Tarihi aşamalarıyla Azerbaycan ve Türkiye ilişkileri

SON birkaç yıldır Türkiye’nin dış politika ekseninde attığı adımların öncelikle komşu devletlerle geliştirilmesi hedeflenen girişimler olduğu göze çarpmaktadır…Bu çıkışın “Yurtta sulh cihanda sulh” anlayışıyla yapıldığını ve sıfır sorun azami işbirliği formülüyle farklı bir Türkiye imajının oluşması gerektiğini savunan bürokratik ve aydın kesimin atladığı bazı tarihi ve kültürel arkaplanın olduğu da aynı şekilde kendisini belli etmektedir. Nitekim ortak değerleri paylaştığımız kardeş devlet Azerbaycan’la son birkaç yıldır yaşanan farklı ilişkilerin bu durumu ispatlar halde olması, atılan çoğu adımın kısa vadeli amaçlara sahip olduğunu gösterir.

Bugün Azerbaycan’ın, bağımsızlığından bu yana Türkiye’ye karşı hiç olmadığı kadar farklı tavırlar içerisine girmesinin bir dizi sebebi bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğu Türkiye tarafının eksik ve kısa vadeli beklentilerle oluşturduğu politikalardan kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumu yanlış değerlendirmeye müsait olan Azerbaycan medyasının da payını inkar etmemek gerekir. Fakat bunu ılımlılaştırabilecek araçlar da Türkiye’nin elindedir. Özellikle son yaşadığımız “bayrak krizi”ne yönelik tepkilerin altında, geçtiğimiz yıllarda tarafımızdan kaynaklanan bazı girişimlerin büyük etkisi vardır. Bizim Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinin varlığını anlayabilmemiz için olayların tarihi arkaplanını bilmemiz ve bugüne nasıl gelindiğini görmemiz gerekmektedir. Çünkü yaşanan hiçbir gerilimin basit bir sebebi yoktur. Meselenin temellerinin kavranmasıyla uzun vadeli ve etkin adımlar gelişecektir.

Türkiye ve Azerbaycan arasında son yüzyıl boyunca üç aşamalı yakınlaşmalar olmuştur. Bunun ilki, bugün dahi büyük bir toplumsal moral kaynağı olan Kafkas İslam Ordusu’dur. 1918 yılında doğunun ilk Müslüman cumhuriyeti olarak kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti, bağımsızlığını ilan ettikten sonra büyük güç Rusya bu topraklarda Ermeni anarşisi oluşturmaya başlar. Çatışmalarla ve yağmalarla artık içinden çıkılmaz bir vaziyete bürünen Azerbaycan’a yardım eli bir süre sonra Türkiye’den uzanır. Kafkasya cephesindeki mağlubiyetten önce Azerbaycan’a ulaşma hedefinde olan Harbiye Nazırı Enver Paşa, bu sefer çoğunluğu gönüllü birliklerden oluşan yeni bir orduyu kardeşi Nuri Paşa ile birlikte Bakü’ye gönderir. Kısa sürede batı topraklarından Bakü’ye kadar zafer elde eden ordunun o tarihte oluşturduğu büyük imaj en küçük köylere kadar sinmiş ve bugünkü ilişkilerin en sağlam temelini oluşturmuştur. Dikkat edilirse son yaşadığımız gergin ilişkiler, devamlı surette 1918 zaferine yapılan atıflarla yumuşatılmaya çalışılmıştır.  

İkinci nokta, Sovyetler Birliği dönemidir. Bu süreç Türkiye ile Azerbaycan’ın neredeyse yok olmaya yüz tutan ilişkilerinin yaşandığı dönemdir. Ancak kültür köprülerinin varlığı, Türkiye’nin adını hafızalarda tutmayı başarmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin Sovyetler Birliği dış politikasında da etkinliğini koruduğu söylenebilir. Bu köprünün en önemli taşı ise, ilk şiir kitabı 1927’de Azerbaycan’da yayımlanan Nazım Hikmet’tir. Şairin Azerbaycan’daki varlığı, Türkiye hasretiyle yanan kardeş halka bir nebze teselli olmuş ve bu yüzden kendisini baş tacı etmişlerdir. Ayrıca Azerbaycan edebiyatındaki serbest şiir etkisi üzerinde Nazım’ın katkıları kaçınılmazdır. Aynen Nazım’da olduğu gibi bu kültür köprüsünü kuran bir diğer etki de Serteller’den gelmiştir. Türk gazetecilik tarihinin önemli isimleri Zekeriya ve Sabiha Sertel’in bu süreçte Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerine olan etkileri bugün dahi önemli bir konumdadır. Nazım’ın kendilerine çeşitli yardımlarda bulunmasıyla Bakü’de “Serteller etkisi” oluşmaya başlamıştır. Sabiha hanım, yazılarıyla Tevfik Fikret şiirlerini Azerbaycan’a tanıtmış, Zekeriya bey “Mavi Gözlü Dev Adam” kitabını burada yazmış ve kızları Yıldız hanım ise Azerbaycan İlimler Akademisi’nde araştırmacı olarak çalışmalarını sürdürmüştür. 1970’lerden sonra ise yoğun istekler üzerine, popüler kültürümüzün önemli isimlerine ait şarkı ve film kasetleri kaçak yollarla Azerbaycan’a ulaştırılmıştır.

İşin, Sovyet politikalarına bakan kısmı ise oldukça ilgi çekicidir. Kıbrıs Barış Harekatı ile ilgili olarak Bakü Ahundov Kütüphanesi’nde yaptığımız incelemelerde en çok dikkatimizi çeken durum, Sovyetler Birliği’nin Kıbrıs ile ilgili olarak genelde Rum tarafını desteklemesi ancak Türkiye aleyhinde hiçbir şekilde yayın yapmamasıdır. Türkiye yerine NATO’yu suçlayan yayınlar 1974’ten 1983’e kadar aynı çizgide devam etmişlerdir. Bu siyasi yaklaşımlarda kültür köprülerimizin Azerbaycan toplumunun belleği üzerindeki rolü azımsanmamalıdır.

İlişkilerimizdeki üçüncü nokta ise bağımsızlık dönemidir. Sovyetler’in yıkılmasıyla karşısında hiç ummadığı ve hakkında hazırlık dahi yapmadığı bir Türk dünyası bulan Türkiye, çeşitli aralıklarla etkisiz olmamak için gayret sarfetmiş ve çoğu zaman istenen başarıyı yakalamıştır. Özellikle Azerbaycan’la her alanda gerçekleştirilen işbirliklerinin iki devlete olan etkisi zaman zaman üçüncü tarafları dahi kıskandırır vaziyete gelmiştir. Ancak 2008 itibariyle yaşanan bazı olaylar Azerbaycan kamuoyu üzerinde olumsuz etkiler bırakmıştır. İlk olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, hızlı bir şekilde ilerlettiği Türkiye – Ermenistan yakınlaşmaları öncelikle sadece söylem bazında bir hareket olarak algılanmıştır. Ancak Erivan’da başlayan “futbol diplomasisi” Azerbaycan cephesinde ilk kırgınlığı meydana getirmiştir. Azerbaycan’a göre, bölgedeki ve dünyadaki ağırlığını tarih boyunca hissettiren Türkiye’nin bir gönül alma girişimi için kendi liderini Erivan’a göndermesi bir şanssızlıktır. Aynı süreçte Türkiye’de bir kısım aydının başlattığı “Ermeniler’den özür dileme kampanyası” artçı şok olarak etkisini göstermiştir. Azerbaycan kamuoyunda dışarıda gerçekleşen herhangi bir olayın tüm topluma mal edilebilmektedir. Bu çerçevede son gelişmeler özellikle Azerbaycan gençleri üzerinde olumsuz etkiler bırakmıştır. Şaşkınlığını gizleyemeyen gençlerin son gelişmeler karşısında herhangi bir yorumda bulunmaktan kaçınmaları göze çarpmıştır. Bu mesele kendileri için, haklı iken hakkını savunamama acizliğinin bir ifadesi olarak görülmektedir. Bu dönemin ayrı bir önemi de Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’yü Fethi’nin 90. yıldönümü oluşuydu. Bakü’de yapılan kutlamalarda Enver Paşa’nın torunu Arzu Enver Sadıkoğlu Bakü’de oldukça yoğun ilgi görmüş ve yıl sonuna dek medyada yer alan kardeşlik sloganları 1918’e atfedilmiştir. İki zıt gelişmenin aynı dönemde gerçekleşmesi bir nevi zehir-panzehir ikilisi gibi varlık göstermiştir. Bu dönemde, tarafların hassasiyetlerine duyarlı bazı çevreler kırgınlıkları gidermek amacıyla bir dizi etkinlikler düzenlemiştir.

24 Nisan’a doğru ise ABD telkinleriyle hız verilen Ermeni ilişkilerinin geliştirilmesi konusu artık bir alışılmışlık ifadesiyle yorumlanmıştır. Sınırların açılması ve Ermeni tarafının çeşitli şekilde gönlünün alınması söylemleri gündemi etkilemeye yetmekte ve Azerbaycan’ın eleştirileri özellikle Türk hükümetine yönelmekteydi. Bu konuda devlet-hükümet-millet ayrımının yapılabilmesi, Azerbaycan ve Türkiye medyasının itidalli kalemleri sayesinde gerçekleşmiştir. Ancak aynı dönemde Eurovision yarışmasında her sene olduğu gibi Ermenistan’a gönderilen Türk oyları tartışma konusu olmuş, bu konuda da Azerbaycan’da bulunan Türklerin sivil girişimleri önleyici vazife görmüştür. Aynı süreçte Türk-Ermeni ilişkilerinde Dağlık Karabağ meselesinin göz önünde bulundurulması gerektiğini ısrarla vurgulayan Azerbaycan’a yönelik olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği sözler teselli kaynağı olmuş ve Erdoğan’ın Azerbaycan Milli Meclisi’nde yaptığı konuşma ortamı yatıştırmaya yetmiştir.

Dağlık Karabağ meselesinin sürekli surette vurgulanması gerektiğini belirten Azerbaycan için son tartışma konusu da onaylanmaya hazır hale getirilen Türkiye – Ermenistan ilişkileri ile ilgili protokol olmuştur. Türkiye’nin verdiği sözlerde durmayacağı ve sınırların açılıp Azerbaycan aleyhine çeşitli gelişmelerin yaşanacağını düşünen Azerbaycan halkına yönelik olarak çeşitli provokasyon hazırlıkları sürmekteydi. Ekim 2009’da Bursa’da gerçekleştirilen Türkiye-Ermenistan milli maçında yaşanan bayrak krizi ise bardağı taşıran son damla olmuştur. Azerbaycan bayrağının çeşitli provokasyoncular tarafından çöp kutusuna atılmasına, Bakü’deki Türk şehitliğinde bulunan Türk bayraklarının indirilmesiyle cevap verilmiştir. Bir müddet yaşanan bu kriz çeşitli diplomatik girişimlerle önlenmiş ve ilişkiler eski haline döndürülmeye çalışılmıştır.

Bugün birçok girişim sonucu eski haline döndürülmeye çalışılan Türkiye-Azerbaycan ilişkileri herhangi bir olay olmadığı sürece iyimserliğini koruyacak ve farklı alanlarda işbirliklerinin doğmasına sebep olacaktır. Ancak vurguladığımız üzere, bugün yaşanan gelişmeler meselenin geçmişi bilinmeden yorumlanamaz ve hedeflenen ideal ilişkiler ise tarihi paylaşımlarımız bilinmeden gerçekleştirilemez.

Mehmet Fatih ÖZTARSU / Haber Ajanda

http://www.haberajanda.com.tr/haber_detay.php?id=483

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download