Lobiciliğimiz Avrasya’dan başlar

Dünya genelinde Türk topluluklarının hakkını savunacak pek çok teşkilat faaliyet göstermektedir. Özellikle Avrupa’daki müstakil Türk teşkilatları gerek vatandaşlar arasında gerekse ülkeler arasında etkili faaliyetlerde bulunmaktalar…

Lobicilik adına dünya genelinde yeterli varlık gösteremesek de, asgari seviyede ilişkileri tesis eden örgütlerimiz faaliyetlerine devam etmektedir. Ancak Orta Asya’da bu yapılanmalar nedense hep ihmal edildi. Çünkü buraların da zaten bir Türk devleti olduğu ve bu türden çalışmalara ihtiyaçlarının olmadığı yönündeki anlayış bu tarzdaki birliklerin önüne geçti. Hâlbuki Türkiye ile diğer Türk Cumhuriyetlerini birbirine bağlayacak olan en önemli yapılar sivil toplum örgütleridir. Her konuda yapılacak olan işbirlikleri bu örgütler sayesinde halk tabanına yansır. Sovyetler Birliği’nin yıkılışından bu yana devletler nezdinde her türlü anlaşmalar yapıldı ve ortaklık belgeleri imzalandı. Peki, yine de bu bölgelerle yeterli ve etkili temas kurabiliyor muyuz?

Öncelikle bu coğrafyada bulunan öğrencilerin ve işadamlarının mutlaka birlikler oluşturmaları ve ülkeler arasındaki ilişkileri güçlendirmeleri gerekmektedir. Türklerin her tavrı, toplum içerisindeki her hareketi bir temsiliyettir. Biz bu fırsat ve imkânlarla hem buradaki kardeşlerimize katkı sağlayacak hem de onların Türkiye ile bağlantısını sıkı tutacak bir takım faaliyetlere başlamalıyız.

Bu coğrafyada, Türkiye’nin daima iyi işler yaptığı anlayışı hâkim ve kendilerine de azami yardımda bulunacağından eminler. Bu, temsiliyetin verdiği bir özelliktir. Bugün Azerbaycan topraklarının belirli bir kısmı Ermenistan’ın işgali altındadır. Bu durumda neslin daha bilinçli yetişmesi ve uluslar arası arenada kendisini ezdirmeyecek yapıya kavuşturulması lazımdır. Bu yapılar altında hepimiz kendi ihtisas alanımıza ait bilgilendirme çalışmalarını devam ettirmeliyiz. Bugün Avrupa Birliği Türkiye’yi de dâhil ederek gençlik projelerine büyük miktarda hibeler sağlamakta ve fonlar oluşturmaktadır. Neden bu bölgelerin yönetimleri kendi bünyesinde bir proje fonu oluşturmuyor?

Buna ek olarak yine, Avrupa Birliği’nin öğrenci ve öğretmen değişim programı olan eğitimde mübadele konusu da mevcut. Türkiye’den Kırgızistan’a kadar gençlerimiz ve hocalarımız yer değiştirme imkânı bulsalar veya orada belirli bir süre eğitimlerini devam ettirseler, entegrasyon adına pek çok güzellikler ortaya çıkacaktır. Bu da aynen proje meselesi gibi devletlerin desteğinde veya hiç olmazsa üniversite ve yerel yönetimler desteğinde gerçekleşebilecek işlerdir. İşte bunun tesisine çalışmalıyız. Türkiye bu konuda bilinçli insanlara sahip. Pek çok etkinliğe, şenliklere ve başka türlü programlara gençleri teşvik etmekteler. Eğer bu sistem düzgün işlerse, Batı’ya ihtiyacımız olmadan işlerimizi görebileceğimiz zamanlar gelecektir.

İşin esasına bakılırsa bu ülkelerin hepsi de muhtemel ortaklıklara ilgi gösteriyor çünkü bu konuda uzun müddetli bir açlık durumu söz konusu. Onlarla Çarlık Rusya’sında bir şekilde iletişim kurduk. İttihat ve Terakki döneminde yine açık bir ara bulup kardeşlerimizle beraber olduk, “Kafkas İslam Ordusu” ile yanlarında yer aldık. Ancak Sovyetlerin devreye girmesi maddi ve manevi pek çok tahribatı meydana getirdi. Bu dönem içerisinde tüm Sovyet ülkelerinde bilim ve kültür alanında yükseliş dönemi başladı. Ancak manevi cephede çok büyük yaralar oluştu. En yalan tarih yazımı Sovyetlerde vardı. “Türkler sizi kılıçla Müslüman etti. Yavuz Sultan Selim sizin kökünüzü kazımak istedi ve Şah İsmail’le savaştı…” şeklindeki yönlendirmelerle manevi bağları koparmak istediler. Tabii milli değerlerle beraber dinî duyguların da yozlaştırılması maalesef o nesli bitirdi. İşte bugün bu yarayı kapatacak tek ülke Türkiye’dir. Bizlerin üzerinde tarihi bir sorumluluk var ve buna göre hareket etmeliyiz. Türk dünyası her türlü iletişime hazır. Bizden daha istekliler. Bugün ülkemiz insanı maalesef bir Kazakistan veya Türkmenistan hakkında fazla bilgiye sahip değil. Ancak onlar hep takip ediyorlar. Ve bir el bekliyorlar. Turgut Özal Kırgızistan’a gittiğinde bir halk ozanı ona şöyle diyor: “Asırlar evvelinde çekik gözlü olarak atınıza binip gittiniz, bugün mavi gözlü halde uçakla geldiniz.” Bu, büyük bir hasretin dışa vurumudur. Biz de bu heyecanı bilmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. En sağlam şekilde nasıl ortak çalışmalar yapılacaksa bunun yollarını aramalıyız. Bunun için elimizde çok imkân var. Hepsinin de değerlendirilmesi şart üstü şarttır.

“Dilde, fikirde, işte birlik”

Bahsi geçen birlik ile ilgili olarak yakın tarihimizde yer alan oluşumlar bizlere yol gösterici mahiyettedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarına kavuşan Türk devletleri ile yakınlaşmamızı sağlayan en büyük etkenlerden biri, Türkiye öncülüğünde oluşturulan Türk Kurultayı fikridir. 1993′ten beri yapılan kurultaylar vesilesiyle Türk devletleri ortak kararlar alma imkânını elde etmektedir. Aslında bu girişimler yeni sayılmazlar. Türk kurultaylarını yeni buluşmalar olarak adlandırmak yanlıştır. Bugün gerçekleştirilen kurultayların kökü 1905′e dayanmaktadır. İlk Türk kurultayı 1905 yılında Rusya’nın Nizhniy Novgorod şehrinde yapıldı. Kurultayın öncülüğünü Alim Maksud, Gaspıralı İsmail, Ahmet Ağaoğlu ve Abdürreşid İbrahim gibi fikir adamları yapmaktaydı. Bu kurultayın ardından 1906 yılında yeni bir kurultay oluşturuldu. Burada Gaspıralı İsmail’in üzerinde durduğu “Türkiye Türkçesi ile eğitim” zorunluluğu gündemdeydi. Kız ve erkek öğrenciler için ilköğretimin zorunlu ve ana dilleriyle yapılması ile beraber Türklerin ortak siyasi yapılanmalara gitmeleri yönünde kararlar alındı. Çarlık Rusya’sının 1917′de kan kaybetmesi ile oluşan yeni dönemde Türkler farklı politikaların izlenmesi gerektiğine inanmışlardı. Sosyalist ideolojinin müjdelediği özgürlük ortamı içinde yeni bir kurultay oluşturuldu. Bu kurultayda Tatar Türkleri olan “Birlikçiler”, mevcut Rusya içerisinde muhtar yapıyı, Azerbaycan ve Türkistan Türkleri ise “Toprakçılar” olarak federalist yönetimleri savunuyorlardı. Türkler arasındaki bu fikir ayrılıkları Sovyetler Birliği’nin oluşumu için bir sorun teşkil etmedi. Zarar gören taraf Türkler oldu. Yükselen özgürlükçü sesler bir süre sonra bastırıldı ve Sovyetler Birliği dönemi başlamış oldu.

Sovyetler Birliği sonrası başlattığımız buluşmalar ise aynen bu fikir adamlarının hedeflediği gibi, ortak amaçlar doğrultusunda hareket etme amacını taşımaktadır. Yeni dönemde gerçekleştirdiğimiz buluşmaların en önemlileri 10. ve 11. “Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayları”dır. 10. Türk kurultayına bağımsız Türk cumhuriyetleri, 6 federe devlet, 2 özerk cumhuriyet ve 11 Türk topluluğunun yanı sıra Avrupa’da yaşayan Türk birlikleri katılmıştır. Katılım düzeyi olarak en düşük performansı gösteren ülke Özbekistan olmuştur. Kurultayda Kazakistan tarafından dile getirilen “Orta Asya Devletler Birliği” fikri Kazakistan’ın Türk birliği düşüncesi doğrultusunda en aktif çalışan ülke olduğunu göstermektedir. 2007′de Bakü’de gerçekleştirilen 11. Türk Kurultayı devletler nezdinde çok önem arz eden bir buluşma olmuştur. En başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yönelik izolasyonların kaldırılması ve Karabağ ile Irak konularında ortak kararların alınması son yıllarda atılmış önemli adımlardır. 40 maddelik bildirinin sunulduğu kurultayın sonuç kısmı da ortak amaçlarımız yönünde önem arz etmektedir.

20. yüzyılın başında İsmail Gaspıralı’nın Türk birliği fikri için dillendirdiği “dilde, fikirde, işte birlik” sözü bugün Türk devletleri için ortak slogan olmuştur. Şimdiye dek yapılan kurultaylarda alınan kararlar tamamen hayata geçmese de, 11. Kurultay’ın hemen ardından devletçe yapılan ortak faaliyetler ve büyük projelere başlama çalışmaları geleceğin Türk dünyası adına büyük ümit vaat etmektedir. Bununla birlikte sivil girişimlerin varlığı da vazgeçilmez öneme sahiptir. Şu ana dek Türkiye’nin ilgili ülkelerde yapmış olduğu eğitim faaliyetleri en büyük sivil girişim olarak tarihte yerini almıştır. Kazakistan’da Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi, Azerbaycan’da Bakü Kafkas Üniversitesi, Kırgızistan’da Manas ve Atatürk-Alatoo Üniversitesi, Gürcistan’da Uluslararası Karadeniz Üniversitesi ve bunların yanı sıra açılmış olan ilköğretim, lise ve üniversite hazırlık kursları Türk dünyası birliği için atılmış en önemli adımlardır. Bunların devamının devlet ve sivil ortaklığı ile sağlanması daha büyük oluşumların ortaya çıkmasına sebep olacaktır.

Mehmet Fatih ÖZTARSU / Haber Ajanda

http://www.haberajanda.com.tr/haber_detay.php?id=560

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download