Ermeni meselesinin farkına 50 yıl sonra vardık

Mehmet Fatih Öztarsu, bir Kafkasya uzmanı. Üniversiteyi okuduğu  Azerbaycan’dan sonra Ermenistan’a bölge araştırmaları için giden ve orada yaşayan Öztarsu, gözlem ve araştırmalarını  “Ama Hangi Türkler ve Ermeniler” kitabında bir araya getirdi. Kitabı konuşmak için görüştüğümüz Öztarsu, Ermeni sorununa ve bölgeye ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Bir Türk olarak Ermenistan’da gözlem yapıyorsunuz. Milli kimliğinizden bağımsız hareket edebildiniz mi?

Bağımsız olmaya çalıştım ama bir yerden sonra onur meselesine dönüşüyor. Bu Ermeniler için de böyle. Hatta Ermeniler “Türkiye’den soykırım anıtına gelip, ‘Bizim atalarımız kesip biçmişler’ diyen, kendi milletini satmaya hazır adamın bize faydası olmaz.” diyor. Şimdiye kadar bu zihniyetteki isimler yüzünden zora girmiş sorun. Onların beklediği insanlığa karşı yapılan suçun kınanması. Bir Türk’ün Türkiye düşmanlığı yapması değil.

Sizin duruşunuz nasıl onların söylemlerine karşı?

Hazmedemiyorum. Karşılıklı çatışmalar var. Bu Türk-Ermeni değil, Türk-Kürt-Ermeni-Çerkez meselesi. Tek başına ele alınmamalı.

Ermenistan’a yerleştikten sonra hayatınızda ne değişti?

Azerbaycan geçmişi olan, Malatyalı bir  Türk’ün Ermenistan’a yerleşip araştırma yapmaya karar vermesi başlı başına bir değişim. Ermenilerin yaşadığı, Hrant Dink’in de memleketi olan Malatya önemli onlar için. Bu yönüm özellikle Azerbaycan’da misillemelerin başlaması için yetti. “Zaten Malatyalısın, Ermeni’sindir kesin” söylemleriyle suçlandım. Hastalık derecesinde ırkçı olanlar, üstün Ermeni ırkını savunanlar var.

Soykırım anıtına defalarca giden biri olarak ne hissettiniz?

1965’te soykırımın 50. yıldönümünde Sovyetler Birliği’nin işbirliğiyle inşa edilmiş. Üstelik Sovyetler Birliği ırkçılık, din gibi konularda aşırılığa izin vermeyen bir birlikken. Bizim Kıbrıs meselemizin olduğu bir dönemde Türkiye üzerindeki baskıları artıracak bir hamleyle izin veriyor. O dönemde ASALA ortaya çıkıyor, diplomatlar katlediliyor. Bugün 40 yaşında olan bir adam bu anıtla, yapılan film ve belgesellerle yani sanal birtakım girişimlerle kin duygusu besliyor. İnsanlardaki öfke damarını kamçılayan biraz da bu tür yapımlar. Yani temelsiz bir düşmanlık. Ama benim bile bir an etkisinde kalıp çelişkiye düştüğüm zamanlar oldu.

Bu filmlerin belgesellerin bir mesnedi var mı?

İşin ilginci de o. Dönemin karikatürleri var. Birinde Abdülhamid’in elinde pala var. Sıraya dizmiş çocukları kesiyor. Enver Paşa’yı öcü olarak çizmişler. Mustafa Kemal’i Rum soykırımının sorumlusu diye. Bunların hepsi belge gerektiriyor.

Zamanında belge bulmaya çalışıyorlar ama olmuyor galiba…

1918’de Malta Sürgünleri meselesi vardır. Soykırımın belgelerini bulmak için 150’likler listesi oluşturulur. İngilizler araştırıyor, bakıyorlar hiçbir şey yok. Sıcağı sıcağına yapılan araştırmadan hiçbir netice alınamıyor. 1920’de Kazım Karabekir, Gümrü’ye geldiğinde Ermeni yönetimi daha fazla girmesinler diye kabul ediyor sınırlarımızın da belirlendiği Gümrü Anlaşması’nı. Soykırım konusunu bir daha dillendirmeyeceklerine dair anlaşma yapılıyor. Ama bugün bize Ermenistan’ın söylediği şey, “Biz o anlaşmayı tanımıyoruz. O komünist Ermeniler’in yaptığı şey.” Ciddi bir çelişki var burada. ASALA meselesine geliyoruz. “42 diplomatımız öldürüldü, tazminatımızı verin ve özür dileyin” diyoruz. “O Sovyet Ermenistan döneminde gerçekleşti” diyorlar. O zaman insan “Hangi Ermeni, hangi Ermenistan?” demeden edemiyor.

Aynı şekilde ‘Hangi Türkiye de? deniyor olmalı…

Osmanlı katletti dediklerinde ‘Hangi Osmanlı, hangi Türkler?’ sorusu ortaya çıkıyor. Buna rağmen sorun onların tekelinde ilerliyor.

Bunun sebebi Türkiye’nin konuya yeterince eğilmemesi mi?

Evet. Türkiye Ermeni meselesinin farkına 1965’ten sonra varıyor. Gümrü Anlaşması hâlâ geçerliliğini koruyor sanıyoruz. Diplomat ölümleriyle uyanıyor Türkiye. 12 Eylül’den sonra ise topyekûn bir mücadele ve inkâr konsepti geliştiriliyor. Araştırma zihniyeti 90’larda başlıyor. Özal dönemine kadar bırakın Ermenistan’ı, Türki Cumhuriyetlere dair bile bir planımız yok.

Türk olduğunuz için yıldırma politikalarına maruz kaldığınız açık. Bir Türk Ermenistan’da hakkını nasıl arayabilir?

Hak aranamıyor. Bizim orada diplomatik bir temsilciliğimiz yok. Son zamanlarda konuşulan bir şey Tiflis Büyükelçiliği yoluyla meselelerin halledilmesi. Sadece Türkler için değil, Türkiye’ye gelip okuyacak, iş yapacak Ermeniler için de ortak nokta olsun diye düşünülüyor. Yanı başınızdaki bir ülkeyi yok saymak olmaz. Kars sınırında bir Türk çoban karşıya geçen koyunlarını toplayayım derken, Rus askerler tarafından öldürüldü, bizimkiler bir şey yapamadı.

Peki, iki halk birbirine nasıl bakıyor?

İki halk birbirini bilmiyor. Çok soruluyor ‘Bize bakışları nasıl?’ diye. Kafalarında sanki Kaf dağının arkasında katliam yapan bir kavim var. Hayatında Türk görmediği halde önyargıyla hakaret edenler var. Bizdeki yaklaşım ise farklılık gösteriyor. Düşmanlık besleyenler kadar, ‘Bizim ne güzel Ermeni komşularımız vardı’ diyenler de var.

Türkiye ve Ermenistan Ermenileri birbirinden farklı olduğu için mi böyle bir sonuç çıkıyor?

Türkiye’deki Ermeniler bu topraklarda yaşamış. Ama Ermenistan’dakiler Kafkasya Ermenileri. Osmanlı’dan Rusya’ya, oradan Ermenistan’a göç etmiş, Sovyet tecrübesi olanların yaklaşımı daha farklı. Ermenistan’da hâkim olan daha çok Kafkas-Sovyet dediğimiz yaklaşım.

Gözlemlerinizin her biri bir insanın hikâyesi gibi. Nasıl bir his onların özlemine şahit olmak?

Çok ilginç insanlarla karşılaştım. Onların bu özlemi beni şaşırtıyor. ‘Kurak gelişmemiş topraklar Malatya, Sivas vs. siz oraya gidip ne yapacaksınız, nasıl yaşayacaksınız?’ diye soruyorum. ‘Olsun biz gidelim, orada yaşayıp ölelim yeter.’ diyorlar. Anavatan olarak görüyor. Erivan’ın semtleri isimlerini Anadolu illerinden alıyor zaten. Maraş, Sivas, Malatya, Kilikya ve Arapkir’i Ermenistan olarak görüyorlar.

Dönseler ne olur?

Bence sakıncası yok. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da dile getirdiği güzel bir konu var. Anadolu Diasporası. 3 milyonsa bunun 1 milyonu gelsin, 5 yüz bin Suriye’den gelen varsa 1 milyon da Ermenistan’dan gelsin, ne olacak. Toprak istiyorsa alsın, arazi çok.

Bu kadar basit değil sanki?

Kesinlikle. O zaman Kürt-Ermeni çatışması başlayacak. Onu da artık devlet büyükleri düşünsün…

Türkiye’nin Kafkasya’daki varlığının teminatı için diyalog şart

İki halk arasında köprü kurulacağına inanıyor musunuz?

Elbette kurulabilir. Türkiye’nin Kafkasya’daki varlığının teminatı ve Ermenistan’ın sıkışmışlığının sona erdirmek için bir iletişim lazım.

Yusuf Halaçoğlu, “Gizli Ermeniler yavaş yavaş ortaya çıkıyor, Türkiye’nin bu konuda çok dikkatli olması lazım.”  diyor. Böyle bir şey söz konusu mu sizce de?

Herkes neyse söylese bu söylemlere belki gerek kalmayacak. Gerçi onlar da korkudan, gizlenme ihtiyacı duyuyor hâlâ. Halaçoğlu haklı. Evet gizli Ermeniler ortaya çıkabilir ama paranoya haline de getirilmemeli..

Her yıl 24 Nisan’da ‘1915, soykırım mı değil mi?’ tartışması yapılıyor. 1915’i inkâr etmek isteyenler lüzumsuz bir tartışma çıkarıyor gibi…

Türkiye bu konuda kendine çok güveniyor. Gümbür gümbür gelen bir dava var. Önemsemiyoruz. Milliyetçi duyguları pompalıyoruz. Turgut Özal yaşasaydı bu sorunu çözerdi. Yurtdışına çıktığımızda önümüze konulan ilk dosya Ermeni meselesi.

Ermenistan politikası Azerbaycan’ın vesayetinden kurtulmadıkça, Türkiye’nin bu sorunu çözemeyeceği söyleniyor…

Azerbaycan rolünü abartmak ve önemsememek arasında ince çizgi var. Azerbaycan’la ilişkimiz var. Ermenistan’ın korkusu normalleşme sürecinde Türkiye’nin Karabağ meselesini ön şart olarak sunması. Oysa Karabağ meselesinin çözülmesi üç ülkenin de hayrına. Mesela Bakü-Tiflis-Ceyhan doğalgaz hattı ne kadar maliyetli oldu. Bakü-Erivan-Ceyhan olsa çok daha ucuza mal olacaktı.

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download