Zıddiyetin Evladı Enver Paşa

Ülkemizin yakın tarihine ait meselelerinin ateşli bir şekilde tartışıldığı şu günlerde maddi ve manevi borcumuzun bulunduğu atalarımıza mahçup olmamak ve onların isimlerinin ecnebi ağızlarında dolanmasına izin vermemek için elimizden gelen gayreti göstermeye çalışmaktayız. İttihat ve Terakki’nin imparatorluk vizyonunun eseri olan Azerbaycan harekatının 92. yıldönümüne binaen Azerbaycan aydınlarından Kamil Veli Nerimanoğlu’nun “Zıddiyetin Evladı Enver Paşa” çalışmasında yer alan “tarihi vicdan mahkemesi”ni sizler için çevirip, bilginize sunmak istedim. 

Tarihî vicdan mahkemesinden notlar: 

92 sene önce Bakü’müzü ve Azerbaycan’ımızı Ermeni istilacılardan kurtaran Türk askerinin aziz hatırasına ithaf olunur. 

Tarihçi : Paşam, sizce Rusların gücünün temelini teşkil eden nedir? 

Enver Paşa : Rus’un gücünün temelinde, sömürdüğü halkların gücü bulunmakta. Kan karışıklığı, melezlik, Doğu Batı köprüsü olma özelliği Ruslara emperyal güç verdi. Türklerle, İranlılarla savaşan kahramanları bilek ve akıl gücü olan Türkler, Müslümanlar değil miydi? Don Kazakları, Kafkas süvarileri, Türkistan yiğitleri çok büyük güce sahipti.

Azerbaycan hükümetinin Savunma Bakanı Aliağa Şihlinski Rus topçuluğunun babası değil mi? Ben daha Mehmandarov’u, onlarca Türk, Gürcü, Karaçay ve Kırgız generalleri saymadım. 

Tarihçi : Tarih yine de Türk’ü Türk’e kırdırdı. 

Enver Paşa : Tarih kırdırmadı bizim cehaletimiz kırdırdı. 

Tarihçi : Ve bütün bunlar tarihe geçti. 

Yazar : Paşam, siz harf-i Enveriyye oluşturmuşsunuz. Maksadınız neydi? Arap alfabesi geriliğimizin sembolüydü değil mi? 

Enver: Siz böyle düşünüyorsunuz ama bence öyle değil. Bizim zamanımızdaki Arap alfabesini değiştirmek değil, yenilemek gerekiyordu. Müslüman Türk dünyasının alfabesini değiştirmeye asla ihtiyacımız yoktu. Alfabeleri değiştirmek bir medeniyet faciasıdır. Orhun alfabesinden uzaklaşmak birinci facia ise, Arap alfabesinden uzaklaşmak ikinci faciaydı. 

Tarihçi : O halde size göre Atatürk yanlış adımlar attı. 

Enver: Hayır. 1926’da, benim ölümümden dört sene sonra Bakü’deki Türkoloji Kurultayı’nda Atatürk’ün görünen ve görünmeyen temsilcileri oldu. Görünenler Köprülü ve Ali Hüseyinzade, görünmeyenler Menzil, Mecsaroş gibi yabancılardı. Onların raporları, kurultayın bildirisi Atatürk’ü bu kararı almaya sevketti. Ama Stalin Arap alfabesinden uzaklaşmayı başardıktan sonra Sovyetler Latin alfabesini de kaldırabildi. Dillerin hepten adını değiştirdi. 

Tarihçi : Mustafa Kemal Paşam, Enver Paşa doğru mu söylüyor? 

Atatürk : Esasen evet, mantık doğru. Ben mevcut vaziyetin Avrupa yönlü halini buldum, bunun adı harf inkılabıdır. 

Tarihçi : Enver Paşam, sizin alfabe ıslahatınızın maksadı neydi? 

Enver: Arap harflerinde esas zorluk, harflerin birleşmesi ile ilgilidir. Askeri hayat, harp için bu zorunluydu. Ama yine tekrar ediyorum, zaman Arap alfabesinden uzaklaşmanın yanlışlığını bize gösterecek.

İmparatorlukların kılıçla kurulduğunu düşünenler ciddi hataya düşerler. Dikkat edin, dünyadaki bütün imparatorlukların temelinde medeniyet vardır. Devletin felsefesi medeniyettir. Tasavvuf, irfan olmasaydı, Türk imparatorlukları kurulamazdı. Karahanlılar’ın da, Selçuklular’ın da, Osmanlı’nın da, Safeviler’in de temelinde medeniyet felsefesi vardır. 

Yazar : Paşam, bizi ilim-teknik yolundan cehalet, gerilik yoluna bu söylediğiniz tasavvuf, irfan gibi şeyler düşürmedi mi? 

Enver: Hayır, tamamen yanlış bir düşünce. İrfan, tasavvuf sahipleri ilmin, aklın anahtarıdır.Hesaplama, takvim, ölçü, tıbbi metotlar ve daha pek çok sistemleri oluşturan Hayyamlar, İbn-i Sinalar tasavvuf, irfan sahipleriydiler. 

Tarihçi : Peki ne oldu? Kurt keçiyi neden yedi?

 Enver : Aklın yolu azdırıldı. Cehaletle tasavvuf arasındaki büyük duvarlar avamların eli ile dağıtıldı… Cehalet şeytan yoludur. Şeytan yolu Allah’ın yolunu kapattı. 

Tarihçi : Paşam bu imtihan ne zamana kadar devam edecek? 

Enver : Kendimizi, yolumuzu Allah’a götürene kadar. Ben teessüf ediyorum ki, bazıları imparatorluk vizyonunun ne olduğunu bilmiyor. Türkiye’nin böyle bir vizyondan mahrum olması, onun eski topraklarından el çekmesi, gelecekte bu davalardan uzak kalması anlamına gelir. Bunun adı; bölgede ağır stratejik mağlubiyet veya siyasi ölümdür. Evet, Atatürk edilemeyeni etti, Anadolu’da bir Türk cumhuriyeti kurdu. Bugün ve yarın Musul, Kerkük, Bosna, Selanik meselesi gündeme gelirse… (sözü kesilir) 

Tarihçi : Ruhunuz şahittir ki, bunların bir kısmı artık gündemdedir. 

Enver : Evet, gündeme gelirse, siyasi-stratejik çözüm sadece imparatorluk vizyonu iledir. 

Yazar : Türk dünyası için de bu vizyon uygun mudur?

Enver : Elbette ! Bu vizyon olmasa Türk cumhuriyetlerini, gelecekte Türk topluluklarını bağrımıza basamayız. Onların bağımsızlık haklarını savunmamız zorlaşır. 

Atatürk : Sizce biz bunu bilmiyor muyduk? 

Enver : Ben bilmiyordunuz demiyorum. O zamanki şartlarda bu vizyon için ortam elverişsizdi. 

Tarihçi : Siz kendinizi bu vizyonun adamı olarak mı görüyorsunuz? 

Enver : Bunu tarih bilir. Ben bir Türk askeri, aydını olarak bu vizyonu zaruri bildim ve canımı bu hak yola kurban verdim. 

Tarihçi : Çaresini tarih, millet bilir mi diyorsunuz? 

Enver : Kesinlikle. Yakın mesafeden tarih görünmez, bilinmez.

Tarihçi : Önceki yıllarda Kırım’da bir ilmi konferanstaydım. Bir yaşlı kadın, Zemfira Sadıkova, söz Türkiye’ye gelince ağladı : “Biz Enver Paşa’yı çok severiz. O bizim topraklardan gelip geçmiş, babamı tanımış ve dostluk etmiştir. Bizim milletin Kırım’da da, Kırım’dan Türkistan’a sürgünden sonra da bağrında sakladığı bir muhabbet, bir sır var ki, onun adı Enver Paşa’dır. Hürriyet aşığı Enver Paşa” dedi.  

Yazar : Azerbaycan’da olduğu kadar, Türkistan’da, Afganistan’da, Pakistan’da, Irak’ta ve Mısır’da da Enver Paşa’ya sevgiler sonsuz ve derindir.  

Enver : Bu bana olan sevgi değil; Türkiye’ye ve Türk askerine olan sevgidir. Ben o mukaddes muhabbeti şahsıma ait olmaktan çok hürriyete ve Türk’e olan sevgi diye kabul ediyorum ve bundan şeref duyuyorum. Kendimi o insanlara borçlu görmekteyim. Çünkü istediklerimi tamamen gerçekleştiremedim. Allah büyüktür…

Akıldan hariç bir de iman var. İmanı anlamadan bu büyük işleri anlamak zordur. 

Atatürk : Biz imanla aklı birleştirmeyi hedefledik. Millet bu hedefe ulaştı. En yakın adamım da bana sordu : “Paşam, siz Bolşevik misiniz?” Ben güldüm, bir söz söylemedim. 

Enver : Bana da Bolşevik diyenler çoktur. Sosyal hak, adalet uğrunda mücadeleyi Bolşevizm olarak görenlerin maksadı Türkiye’yi daha büyük güçlere teslim etmek oldu.

Ben sadece onlardan istifade etmek istedim. Türkiye’nin ve Türklüğün kurtuluşu için… O zamanın dünya dengelerini bilmeden değerlendirme yapmak çok yanlıştır.  

Tarihçi : Ama siz sadece savaşçısınız. 28 yaşında büyük bir devletin silahlı kuvvetlerinin başında olan kişisiniz. 

Enver : Ben savaşçıyım, ama çarpışmaya mecbur bırakılmış, vatanına kast edilmiş bir ülkenin savaşçısıyım. 

Tarihçi : Bu bir beraat mi? 

Enver : Savaşlar da adaletli, adaletsiz olur. Adaletli savaşlar, Peygamber efendimizin, Sultan Fatih’in, Napolyon’un savaşlarıdır… 

Tarihçi : Ben Napolyon’un bütün savaşlarının hak savaşı olduğuna inanmıyorum. 

Enver : Ben inanıyorum. Napolyon savaş askeri olduğu kadar, yeni Avrupa’nın ve yeni düşüncenin askeridir. Napolyon’un galibiyetleri de mağlubiyetleri de benim için önemlidir. 

Tarihçi : Bu biraz şahsa beraat işine benzedi. Paşam, siz malum mağlubiyetinize ne dersiniz? 

Enver : Benzetmek isterseniz benzetin. Ancak bir asker olarak bana mağlubiyet dersi, felsefesi gereklidir. Bütün harp okulları mağlubiyet işini de talim eder ve derinden tahlil eder. Benim için önemli olan tarihi zaferler arasındaki zaman mesafesi değil, mağlubiyetler arasındaki tarihtir. Tarih felsefesi sizin düşündüğünüz kadar basit değildir. Zafer de nispidir. Her ne ise…

Özgür olmayan millet tarihe iz düşemez. Ama dünya işte, her şeyin güzelini almak milletin de isteğidir. 

Yazar : Ben her millette iki millet var tanımını beğeniyorum. Rejim ve istibdat Rusya’sı ile, Dostoyevski, Tolstoy Rusya’sını ayırmak gerek. 

Enver : Ben az çok Rusça bildiğim için Rus yazarlarını okudum ve hayran kaldım. Ama o dediğiniz rejim Ruslarının Doğu halklarına vurduğu darbeler insanlık dışıdır. 

Tarihçi : Alman mareşali Limon von Sanders’a bir sorum var. 

Sanders : Buyurun efendim. 

Tarihçi : Ben yüce divan karşısında size sormak istiyorum. Sizin cevabınız bazı karanlıkları aydınlatabilir. Siz Alman kumandanı olarak, Kafkasya’nın Türk ordusu tarafından kurtarılmasına karşı oldunuz mu? 

Sanders : Evet, çünkü benim askeri olduğum devletin talebi bu yöndeydi. Bu soruyu zahmet olmazsa yüce Kayserimize yöneltin. 

Kayser : Almanya’nın Kafkaslarda nüfuzunu ve iktisadi menfaatlerini temin etmen için biz Türk ordusunun Kafkaslara ve özellikle Bakü’ye yönelmesine, Ermeni çetecilere karşı güç birliği oluşturmasına karşı olduk. Türkiye bizim müttefikimizdi. Ancak menfaatlerimiz daha önceliklidir. Türkiye’nin Kafkaslar’da, İran’da, Orta Doğu’da güçlenmesi dün de, bugün de, yarın da Avrupa için en büyük tehlikedir Ermeniler sadece maşadır büyükler için. Ruslar bu maşadan çok büyük ustalıkla istifade ettiler. Biz de ettik. Bu siyasetin devamı bugün de sürmektedir.  

Tarihçi : Teşekkürler sayın Kayser. Sayın Sanders, müttefik kuvvetlerinin kumandanı olarak, siz Enver Paşa ve sonrasında ise Mustafa Kemal Paşa ile yakınlaştınız. O zamanki hadiselerin esas maksadı ve bu şahsiyetler hakkındaki düşünceleriniz tarih için önemlidir. Buyurun lütfen… 

Sanders : Her iki şahsiyete de büyük hürmetim vardır. Vatanperverlikleri, yüksek seviyeli savaşçı olmaları önemlidir. O zor yıllarda; Çanakkale’de, sonrasında Suriye ve Mısır cephelerinde o insanlarla defalarca görüştüm. İlk yıllarda Enver Paşa ile tanışmam çok büyük bir şeref oldu. Alman devletini ve insanını iyi tanıyan, dilimizi ve medeniyetimizi iyi bilen Enver Paşa aksiyon insanıydı. Hatalardan iyi neticeler çıkarabilen birisi. Orduda sert intizam taraftarıdır. Kafkaslardaki işlerde çok ileri gitti. Almanya’nın Kafkaslardaki nüfuzunun istenilen seviyede olmamasının tek sebebi Enver Paşa’dır. 

Enver : Tabii, sizle yan yanaydık ama Türkler kulluğu köleliği kabul etmez cenap mareşal. Bunu asla unutmamalı. Her milletin idealleri vardır. Hiçbir hareket bu milleti idealinden koparamadı. 

Sanders : Her neyse… Tarih her şeyin hakkını öder. Sabırlı olalım. Mustafa Kemal tabiatça farklıdır. Büyük asker, diplomat ve siyaset adamıdır. Onu Çanakkale’de tanıdım ve sevdim. Sonralar çok ciddi fikir ayrılığımız oldu. Biz dağılan bir devletin böylesi bir şahsiyet yetiştireceğine inanmıyorduk. Bu da tarihin bir cilvesi ve milletin mevcut gücünün bir sonucudur. O rasyonalist ve cesaretlidir. En ağır zamanlarda asker Kemal, ülkeyi Avrupa yönlü kurmakta yenilikçi Kemal, uluslararası nüfuz ve ilişkilerde diplomat Kemal hakikaten Türklerin atasıdır. Açıkçası önder olarak Atatürk’ü, aksiyon ve güzel insan olarak Enver Paşa’yı seviyorum. 

Tarihçi : Teşekkürler mareşal. Ben Alman halkını, medeniyetini ve felsefesini seviyorum. Bizim müttefikimiz oldular. Bu da bir talih işidir. Almanya ne son dostumuz ne de son düşmanımızdır.

Müttefikler de ebedi değil.  Osmanlı’nın son devri Türk milletinin en ağır devridir. 600 yıllık bir devlet yıkıldı. Bu yıkım bazı şeylerin sonu bazılarının başlangıcıydı. Çöken devletin buhranını yaşamak, eski anlaşmaları iptal etmek ve ağır mağlubiyeti kabul etmek milletçe sükutu kabul etmekten başka bir şey değildi. İstanbul, Londra, Sykes-Picot anlaşması, Mondros ve Sevr anlaşmaları vatana, devlete hıyanet anlaşmalarıydı. Atatürk’ün asılmasına fetva veren şeyhülislam ile hain Ferit Paşa’nın teslim imzası mahiyet olarak ecnebilikten farksızdı.

Asker savaşır, millet kanı akar, analar kan ağlar, oğullar şehit olur. Osmanlı idarecileri ve din, devlet başları teslim olur, ayak altına düşer. Hasta adam ölür, ülke olum ve ölüm darboğazında çırpınır. Kurtuluş yolu evlatlardır. Evlatlar ayağa kalktı. Bir başı Türkistan, bir başı Kafkaslar, bir başı Suriye, Irak, Mısır, bir başı Balkanlar ve merkezi Anadolu. Atatürk Anadolu’ya girdi ve İstiklal Savaşı başladı. Millet şaha kalktı. “Yokluk içinde savaşmak ve vatanı korumak” felsefesini kabul edenlerin mücadelesi başladı. 

Nuri Paşa : Türk askeri Azerbaycan’ı Ermeniler’den kurtardı. Hakikatin arkasında çok şey var. Evvela bunu işgal olarak anlayan ve anlatan Ruslar ve Avrupalılar çok büyük, bağışlanmaz hatalara yol açtılar.

Biz Azerbaycan’ı Azerbaycan Türkü ile omuz omuza kurtardık. Biz Azerbaycan’ın bağımsızlığı için tüm kapıları açtık. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin uluslararası arenada tanınması, güçlenmesi bizim yardımımızla oldu. Çanakkale’de kanını döküp şehit olan Azerbaycan Türkü de Türkiye için yardımını esirgememişti. Ağır zamanlarda kardeş yardımı yerine getirildi.

Kardeşlik borcunu, din ve milli şeref ortaklığını; dil, tarih, medeniyet ortaklığını bir yabancıya izah etmek zordur. Yabancının gözü daima kardeş servetinde, toprağında oldu…

Kazak bölgesinde bizim binbaşı Sabri bey vardı. Oradaki okula gidip çocuklarla görüşürdü. Aç, ayağı çıplak çocuklar onun tarih ve edebiyat sorularına bülbül gibi cevap verirlerdi. Sabri bey gözleri dolu halde onları sahiplenirdi. Aynı durum Göyçay’da, Gence’de, Karabağ’da hep tekrarlandı.

Azerbaycan Türkiye’nin ilacı, Türkiye Azerbaycan’ın ilacıdır. Bunu bilmeyen tarihi tekrar okusun ve her şeyi öğrensin. 

Enver : Elbette ki, tarih hafızasından kimseyi silmez. İyi işleri, fedakarlığı, cesareti ve korkaklığı ile, milletine açtığı yeni yollarla, büyüklüğü ve küçüklüğüyle herkes tarihte yerini alır. 

Tonyukuk : Tarih amansızdır. Bu, tabiatın amansızlığından farklıdır. Tabiat onun ahengini, hakkını, zarifliğini ve kanunlarını bozanlardan intikam alır. Tarih ise yüz yıl, bin yıl geçse de her şeyi taşıdığı değer ne ise onunla ortaya koyar ve ebediyete kavuşturur. 

Atatürk : Tarihi yazmak da tarihi yapmak kadar şerefli ve önemlidir. 

Tonyukuk  : Türkiye’yi ve Türk devletlerini öz kökünden koparmak hepimiz için tehlikelidir. Büyük güçlerin siyaseti de bu yöndedir. 

Tarihçi : Bu kopmada Enver Paşa ve Mustafa Kemal’in rolü var mı? 

Enver : Ben modernleşmenin de taraftarıyım ve kendimi modern tahsilli birey olarak da görürüm. Ama benim için modernleşme hedef değil. Ben Müslüman’ım, milliyetçiyim ve demokrat fikre saygılıyım. Elbette ben askerim. Askerin aşırı demokrat olması imkansızdır. Benim hayat yolum maalesef demokrat çizgiye ulaşamadı. 

Atatürk : Ben de askerim. Ama benim asker hayatımı devlet ve siyaset hayatı etkiledi. Ben demokrasi, halkçılık ve sosyal haklar prensiplerini rehber edindim. İsyanları ve yeni bağımsızlığını kazanmış cumhuriyete karşı olanları ve hatta karşı olabilecekleri sağlam ilkelerle temizledik. Aksi takdirde ülke ayakta kalamazdı. Efendiler, evet bu temizlemede geçmişten kopmalar da oldu. Bu süreç zor ve çok anlamlıdır. 

Yazar : Lenin, Stalin de böyle etmediler mi? 

Atatürk : Ben Lenin gibi halkımı ve dünyayı kandırmadım. Bunun ne olduğunu Başkurd Zeki Velidi Toğan da, Tatar Kaliyev de, Azerbaycanlı Neriman Nerimanov da harika şekilde anlatmışlardır. Ben demokrasi temeli attım ve bunlar mahsul verdi. Lenin, Stalin temelleri ülkelerini parçaladı. 

Tarihçi : Ama tarihten kopma meselesini inkar etmiyorsunuz? 

Atatürk : Efendim ben cehalete karşı koydum; dinimize, medeniyetimize değil. Zaviyeleri ve din oyunbazlığı meydanlarını kapattım. İbrahim Hakkı Hazretlerinin ocağını kapatmadım. 

Yazar : Ama sizin yanınızdaki bazıları, siz saç deyince baş getirdiler. 

Atatürk : (Tebessümle) Elbette olur. Bazen saç gelmeyince başla getirilir. Büyük işler büyük hataları da beraberinde getirebilir. 

Enver : Siz beni mi yoksa Mustafa Kemal’i mi muhakeme ediyorsunuz? Bu meselelerde benim düşüncem Kemal’in dediklerine yakındır. Teferruatta ve tatbikatta farkımız var. Çünkü maksat bağımsız Türkiye idealidir. Ben bu ideale hayatım boyunca sadık kaldım, şimdi de sadığım. Vatana, millete sadakatin başka yolu yoktur. Benim yanlışlarım, idealimin ve ülkemin üzerini zerre kadar gölgeleyemez. 

Tarihçi : Milleti tarihinden geleceğine taşırken yaşanan kopmalar, inkarlar olmadan mümkün değil mi sizce? 

Enver : Bence değil. Tarih şuurunu yitirmiş milletin büyük devlet kurması imkansızdır. Bu kopmalar, inkar olmadan zor gerçekleşir. Tam bağımsızlık ve milli hakimiyet böyle oluşur. Demokrasi, Batılıların ayağına düşmek değil, öz milli demokratik formülü oluşturmaktır. 

Tarihçi : Bu fikirleriniz hayatınızın ve hadiselerin mantığı değil. Daha çok, şehit olduktan sonraki düşünce ve kanaatinizdir. 

Enver : Hayatımın mantığı ve aldığım dersler bunları söylemeyi gerektirdi. 

Tonyukuk : Baştan beri sizi dinliyorum ve düşünüyorum. Göktürk tarihimizin ağır zamanlarını, bizden önceki İskit, Hun devrinde dedelerimizin savaşlarını, devlet kurma mücadelelerini, medeniyet yolundaki arayışlarını düşünmekteyim. Tarihin bütün zamanlarının ve bu zamanı oluşturan şahsiyetlerin öz kıymeti vardır. Bu büyük geçmişin arka planında XX. asır öncesi yetişmiş, sen Enver Paşa’yı ve sen Mustafa Kemal’i, Cemal Paşa’yı, Talat Paşa’yı, Kazım Karabekir’i Allah bir milletin kurtuluşu için yaratmış. Siz gençliğinizi, hayatınızı vatanınız, milletiniz için harcamış büyük Türklersiniz. Hatalarınızı itiraf ettiniz. Kim hatasız ki? (Derin nefes alır) Siz bağışlanmaz yanlışlar yapmadınız. Tarih de, millet de ve divanımız da sizi bağışlar.

Bu divan sizlere af verir. Biz bu affı ve şerefi size bağışlar, Türk milletinin geleceği, Türk devletlerinin ihtişamı için sizlere ruh birliği, gönül hoşluğu ve sonsuz vatan ve millet aşkı arzularız.  

Mehmet Fatih ÖZTARSU

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download