Türkiye başarısız olurken, Japonya nasıl başardı?

Türkiye ve Japonya coğrafi olarak birbirine çok uzak ancak kültürel olarak birbirine çok yakın olan iki ülke.

“Türkiye başarısız olurken, Japonya nasıl başardı?” sorusu Prof. Oktay Sinanoğlu’nun sorduğu, iki ülke ilişkilerine yönelik en önemli sorulardan bir tanesidir. Bu sorunun cevabını bulmak için, öncelikle Türkiye-Japonya ilişkilerinin geçmişine göz atmakta fayda var. Çünkü Sinanoğlu’na göre, başarının sırrı, öncelikle birbirini tanımaktan geçiyor.

Türkiye olarak Japonya ile ilişkilerimiz uzun aralıklarla gerçekleşen, az ancak kalıcı izler bırakan girişimlerden oluşuyor. Bir silsile halinde göz atacak olursak, inişleri ve çıkışlarıyla Türk-Japon ilişkileri ilginç bir geçmişe sahiptir.

Güçlü ilişkiler için ilk adım olarak Osmanlı ve Japon imparatorlukları arasında ilişkilerin güçlendirilmesi için Ertuğrul Firkateyni’nin Japonya’ya gönderilmesini sayabiliriz. Japonya’daki görevini tamamlayıp İstanbul’a dönmek üzereyken Kushimoto’da batan geminin trajik sonu iki ülke ilişkileri açısından büyük öneme sahiptir. Halen şehit Türkler anısına bir anıt ve müzenin bulunduğu Kushimoto, iki ülke ilişkilerindeki en önemli semboldür.

Bu süreci takiben Türk-Japon ilişkilerinin ilerlemesine büyük katkılarda bulunan Torajiro Yamada’nın da anılması gerekir. Kendisi, Japon kültürünün Türkiye’de tanıtılması için çok uğraştı.

Halide Edip Oğluna Japon İsmi Verdi

Ertuğrul olayıyla birlikte başlayan duygusal bağ, Rus-Japon Savaşı’nın 1905’te Japonya lehine sona ermesiyle yeni bir boyut kazanır. O dönem Osmanlı’nın başına büyük bir bela olan Rusya’nın Japonlardan yediği büyük tokat, İstanbul’da sevinçle karşılanır. Öyle ki, Halid Edip bu sevinçle ikinci oğlunun adını Hasan Hikmetullah Togo olarak verir. Japon Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Togo Heihachiro’nun adını oğluna vererek, tarihe de önemli bir not düşmüş olur.

Türkiye’de subayların ve aydınların Japonya’ya olan merak ve hayranlığı çeşitli anılara da yansımıştır. Mehmet Akif, Japon başarısının Türkiye’de örnek alınmasını ister. Amiral Togo’yu da andığı bir şiirinin girişinde Japonlardan şöyle bahseder: “Sorunuz, şimdi Japonlar da nasıl bir millettir?/Onu tasvire zafer-yab olamam, hayrettir!/O küçük boylu, büyük milletin efradı bugün/Doğruluk, ahde vefa, va’de sadakat, şefkat…”

Casus Lawrence kadar adını duymadığımız, bir kültür elçisi olan Abdürreşid İbrahim’in ise ikili ilişkilere yaptığı katkılar tezlere konu olacak kadar derindir. Büyük Asya mefkûresiyle yola çıkıp St. Petersburg’dan Tokyo’ya kadar giden ve hayata burada gözlerini yuman Abdürreşid İbrahim, Japon imparatorluk ailesiyle sıkı ilişkileri olan bir isimdi. Tokyo, Şibuya’daki Türk camisinin temellerini atan ve ilk imamı olan Abdürreşid İbrahim’in adı, Mehmet Akif’in eserlerinde de geçer. Kendisi yıllar boyunca kültürel ilişkilerin geliştirilmesi için özellikle matbuat alanında önemli girişimlerde bulundu.

Daha sonra, Atatürk döneminde Prens Takamatsu ile yapılan görüşmeye ek olarak karşılıklı jestlere dayalı bir siyaset yürütüldü. Ancak İkinci Dünya Savaşı süresince ilişkiler koptu. Sonrasında ise kopan ilişkileri canlandırmak için Adnan Menderes’in Japonya ziyareti önem taşır.

Ertuğrul 1890 Filmi Japonya’da İlgi Görüyor

Turgut Özal döneminde özellikle ekonomik ilişkiler hızlı bir ilerleme kaydetti. Özal’ın 1985’te İran-Irak Savaşı sebebiyle Tahran’da mahsur kalan 215 Japon’un kurtarması ise Türkiye’nin bilmediği, Japonların çok iyi bildiği konulardan birisidir. Bu konu hakkında, yakın zamanlarda çekilen ama Türkiye’de pek ilgi görmeyen Ertuğrul 1890 filmi, Japonya’da çok satılanlar listesine girmeyi başardı.

1991 itibariyle ise Barış Manço’nun Japonya’da kültür elçiliğimizi yapması ilişkilerin kültürel boyutunu ilerletme yönünden tarihi bir önem taşır. Bugün dahi Japonya’daki müzik marketlerde Barış Manço’nun albüm bilgileri bulunuyor, ancak Türkiye’den CD gönderimi yapan olmadığı için herhangi bir satış yapılamıyor.

“Türkiye başarısız olurken, Japonya nasıl başardı?”

Japonya’da kültür elçiliğimizi yapan bir başka isim olan Prof. Oktay Sinanoğlu da ikili kültürel ilişkilere büyük katkılarda bulunmuştur. Sinanoğlu “İpek Yolu’nun İki Ucu: Türkiye ve Japonya” tanımıyla kültürel ilişkilerin mutlaka ilerletilmesi çağrısında bulunmuş, iki ülkenin de birbirinden öğreneceği çok şeyin olduğunu belirtmiştir.

İki kültürün birbirine olan benzerliğine sürekli olarak vurgu yapan Sinanoğlu, her şeyden önce Türkçe ve Japonca arasındaki benzerliğin ön plana çıkarılması için uğraşmıştır. Ona göre, Türk ve Japon düşünme tarzındaki benzerliklerin keşfedilmesi diğer alanlardaki ilerlemenin önünü açacaktır. “Bye Bye Türkçe” adlı kitabında, “Türkiye başarısız olurken, Japonya nasıl başardı?” sorusunu soran Sinanoğlu, milletlerin özündeki kabiliyetleri keşfetmesinin hangi yollarla mümkün olduğunu belirtmiş ve Türklerin Japon düşünce tarzına en yakın millet olduğunu ifade etmiştir. Japon düşünce tarzına yaklaşmak için ise dil araştırması ve kültürel etkileşimin mutlaka derinleştirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Tüm eksikliklerine rağmen Türkiye’nin Japonya’yla ilişkileri pek çok ilginç girişimlerin bulunduğu bir arka plana sahiptir. Bu ülkenin daha çok araştırılması ve tanınması, Türkiye’nin ilerlemesine önemli katkılarda bulunacaktır. 

Mehmet Fatih ÖZTARSU

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download