Rusya ve ABD İlişkileri’nin Dünü ve Bugünü

Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerinin son yüzyılın dünya siyasi yapılanmasındaki yeri oldukça farklı ve kalıcı etkilere sahiptir. İki ülke ilişkileri yakın tarih kapsamında, Soğuk Savaş dönemi ve sonrası olarak ele alınmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında tam diplomatik ilişkiler çerçevesinde başlayan ilişkiler, İkinci Dünya Savaşı süresince ortak tavırlar ve anlaşmalarla varlığını sürdürmüştür. İkinci Dünya Savaşı döneminde Almanya’nın izlediği yayılmacı politikalara karşı Sovyetler Birliği’nin içinde bulunduğu cephe ABD tarafından desteklenmiş ve yine ABD öncülüğünde oluşturulan karşı cephe yoluyla savaş sona erdirilmiştir.

1941-1942 yıllarında ABD, Lend Lease yardım programıyla Sovyetler Birliği’ne askeri teçhizat konusunda destek vermiştir. [1]Birleşmiş Milletler’in kurulmasına öncülük eden iki ülke, savaşın bitiminde yeni dünya düzeninin nasıl olacağı konusunda önemli görüşmeler gerçekleştirmişlerdir. Bunlardan en önemlisi olan Yalta Konferansı da bir anlamda Sovyetler Birliği – ABD ilişkilerinin ileri düzeyde kendisini göstermesini sağlamıştır. Savaş sonrası oluşan yeni konjonktürde doğu ve batı arasındaki siyasi farklılıklar Sovyetler Birliği ve ABD liderliğinde iki kutuplu bir dünyanın oluşmasına sebep olmuştur. Siyasi literatürde iki ülke arasında ekonomik, askeri ve siyasi konularda gizli bir rekabetin oluştuğu Soğuk Savaş sürecinde ise ilişkilerde zaman zaman gerilmeler yaşanmıştır.

Bunun ilk işaretlerini veren olaylar ise, Sovyetler Birliği’nin 1949 yılında silahlanma konusunda Amerikan tekelini kaldırma amaçlı olarak ilk atom bombasına sahip olması ve üzerinde ABD etkisinin tartışılmaz olduğu NATO’nun kurulmasıdır. Soğuk Savaş döneminde etkisi tartışılmaz olan askeri yapılanmalara ek olarak, ekonomik anlamda da rekabet söz konusudur. ABD’nin 1947 yılında Sovyetler Birliği’nin etkisi altındaki ülkelere ekonomik yardım yapmayı hedeflediği Marshall Planı’na karşı, Sovyetler Birliği de 1949 yılında sosyalist yönetim sistemine sahip ülkelerle karşılıklı ekonomik işbirliğini tesis etme amaçlı olarak COMECON’u (Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi) oluşturmuştur.
 
1950 yılında Kore yarımadasında siyasi yönetimi kendilerine göre şekillendirmek isteyen Çin ve ABD kısa zamanda meydana gelen bir savaşın içine girmiş ve Çin, Sovyetler Birliği tarafından desteklenmiştir. Kore Savaşı’yla ve bu savaşın başlangıcında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde alınan karara karşı çıkan Sovyetler Birliği ABD’ye, 1955’te kurduğu Varşova Paktı’yla cevap vermiştir. 1962 yılında meydana gelen Küba Krizi, iki ülkeye Soğuk Savaş’ın en kırılgan dönemini yaşatmıştır. Sovyetler Birliği’nin ABD’ye karşı sosyalist Küba’yı desteklemesi ve bu ülkeye füze yerleştirmesi iki ülke arasında yoğun diplomasi trafiğinin yaşanmasına ve iki tarafın da diplomatik kanallarla ilişkilerini yumuşatmaya çalışmasına yol açmıştır. Kriz, ABD’nin daha önceden Türkiye’ye yerleştirdiği Jüpiter füzelerini ve Sovyetler Birliği’nin Küba’daki füzeleri kaldırma sözü vermesiyle aşılmıştır. 1960’lı yıllara damgasını vuran Vietnam Savaşı da iki ülke ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasıdır. Vietnam’da komünizme izin vermek istemeyen ABD’nin büyük zayiat verdiği ve Sovyetler Birliği’nin Vietnam’a kısıtlı destekte bulunduğu savaş, Sovyetler Birliği-Çin ilişkilerinin gerilmesine, ABD ile olan ilişkilerin ise yumuşama sürecine girmesine sebep olmuştur. Elbette bu yumuşama sürecinin (détente) oluşmasında, iki ülkenin Süveyş Krizi’nde İsrail’in tutumuna karşı gösterdikleri ortak tavır ve 1970’lerde ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki petrol karşılığında yapılan tahıl ticaretinin önemi de büyüktür.
 
Rusya ve ABD ilişkilerinin bugünkü durumuna tesir eden SALT-I anlaşması, 1960’larda yaşanan krizlerin ardından yumuşama sürecinin başlamasına sebep olmuştur. Yaşanan ekonomik krizler ve alternatif enerji arayışları, silahlanma konusunda bilinçli yaklaşımlar doğurmuştur. Sovyetler Birliği ve ABD 1972 yılında SALT-I (Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması) imzalamıştır. İki ülkenin attığı bu olumlu adım, silahlanmada kısıtlamayı öngören ABM ve SALT-II gibi yeni anlaşmalara kapı açmış, ancak ABD’deki iktidar değişikliği bunun bir kısmının gerçekleştirilmesini engellemiştir. 1982 yılında ise silahlanmanın azaltılması yerine kısıtlanmanın öngörüldüğü START anlaşması girişimi ve bunun yeni Rusya’nın kuruluşu arifesinde imzalanması ile ikili ilişkiler yeni bir boyut kazanmıştır.
 
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber iki kutuplu dünya sisteminin sona ermesi başta ABD olmak üzere pek çok etkin aktörün Avrasya coğrafyasına olan ilgisini artırmıştır. Bu tarihle birlikte Rusya ve ABD ilişkilerinde bir dönüm noktası yaşanmış ve bu konu çeşitli alanlarda işbirliğini doğurmuştur. Bölgede yer alan ortak tehdit algısı ve yararlanılabilecek ortak kaynaklar bu işbirliğini güçlendirmektedir. Sovyetler Birliği döneminin soğuk ilişkilerinin aksine, bölgesel anlamda rekabet anlayışı ve işbirliği teması meydana gelmiştir. Bu yeni dönem için Rusya ve ABD ilişkileri şu ana başlıklar çerçevesinde ele alınabilir: Rusya’nın enerji tekelini elinde tutması, Rusya’nın NATO genişlemesine karşı algısı, İran’ın nükleer meselesine Batı aleyhindeki yaklaşımı, Güney Kafkasya’da değişen siyasi denklemler ve aynı durumun diğer post-Sovyet bölgelerindeki varlığı.
1991 sonrasında ABD, bağımsızlığını kazanan yeni devletlerin enerji kaynaklarıyla ilgili projelere katılım sağlamış ve bu ülkelerin kurduğu GUAM gibi örgütlere destek vermiştir. ABD öncülüğünde Batı’ya doğru bir enerji akışının sağlanması sonrasında Rusya bölge devletleriyle olan ilişkilerini yenilemiş ve alternatif enerji hatlarının oluşturulmasına çalışmıştır. Bu da Rusya ve ABD arasında enerji ile ilgili rekabetin oluşmasına sebep olmaktadır.
 
11 Eylül saldırılarından sonra dünyadaki radikal örgütleri yok etmek amacıyla Afganistan’a askeri müdahalede bulunan ABD, bu vesile ile Orta Asya’nın stratejik noktalarından birine nüfuz etmiştir. Afganistan’dan sonra Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan’da askeri varlığını sürdüren ABD, bölgesel güç olan Rusya ile yeni bir konuda rekabet zemini oluşturmuştur. Bu yüzden ABD destekli oluşumlara alternatif olarak bölge devletleriyle birlik oluşturma yoluna giden Rusya, Çin ve Orta Asya devletleriyle birlikte Şangay İşbirliği Örgütü’nün varlığını güçlendirmiştir. Bu yolla Bağımsız Devletler Topluluğu’nun öncü gücü Rusya, ABD’nin Orta Asya’daki konumunu siyasi yönden çevrelemiştir. Aynı dönemde Azerbaycan hava sahalarının ABD’ye açılması ile gelişen yeni askeri işbirliğinden rahatsız olan Rusya karşıt siyasi söylemlerde bulunmuştur. Ayrıca Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının güvenliği ABD için büyük ölçüde önem taşımaktadır. Bu gelişmelere ve ABD liderliğindeki askeri-politik yapılanmalara karşın Rusya, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün bu coğrafyada NATO faaliyetlerine karşı durabileceğini belirtmiştir.
 
Romanya ve Bulgaristan’da kurulan yeni Amerikan üslerindeki müdahale kuvvetleri Bakü-Ceyhan hattında bir sıkıntı ortaya çıkması durumunda Kafkasya’ya kısa sürede ulaşarak müdahale edebilecektir. Buna ek olarak Gürcistan’da Gürcü askerlerinin eğitimi için bulunan Amerikan askerleri acil durumda petrol güvenliği için de kullanılabilir. [2] Güney Osetya, Abhazya ve Dağlık Karabağ meselesi Rusya’nın bölgesel etkinliğinde önemli yer tutmaktadır. Bu meselelerin hallolması ancak Rusya’nın girişim ve arabuluculuğu ile mümkün olabilecektir. Buna zıt bir şekilde, ABD ve Avrupa desteğindeki GUAM ülkelerinin bölgesel problemleri için çoğu zaman Rusya’nın devre dışı bırakılması amaçlanmaktadır. 2004 yılına kadar ABD politikalarını destekleyen bölge ülkeleri, bu tarihten sonra Rusya’nın etkisinde devam eden gelişmeleri desteklemiş ve bölgedeki ABD varlığı belirli konularda çıkmaza girmiştir. Rusya, İran ve ABD arasında gerçekleşebilecek bir çatışmanın sonuçlarından endişe duymakla birlikte, İran ve ABD arasındaki bir yakınlaşmanın sonuçlarından da endişe duymaktadır. Rusya, ABD ve İran arasında oluşabilecek muhtemel bir yakınlaşmada İran’ın silahlarını ve nükleer teknolojisini kendisi yerine ABD’den almasını istememektedir.
 
Hali hazırda Orta Asya’nın stratejik bölgesi Afganistan’da bulunan ABD, Rusya için radikal akımların desteklediği terör oluşumlarına karşı güvenilir bir güçtür. Rusya’nın rahatsızlık duyduğu bu oluşumlara karşı ABD varlığı yeterli bir teselli konusudur. Bunların yanı sıra ABD’nin Doğu Avrupa’daki askeri varlığı konusunda Rusya’nın isteğini gerçekleştirmesi de ayrı bir “birbirine bağımlılık” durumunun göstergesidir. Doğu Avrupa’daki füze kalkanları konusunda oluşan bunalımın ardından ABD Başkanı George W. Bush Moskova-Washington ilişkilerinin geliştirilmesi çalışmalarına bundan sonra da devam edeceklerini ifade ederek, Doğu Avrupa’da kurmayı planladıkları füze kalkanının Rusya’ya karşı olmadığını, “insanların Soğuk Savaş döneminin sona erdiğini kabul etmeleri” gerektiğini belirtmiş ve buna ABD ve Rusya’nın eşit ortaklar olacağı bir füze kalkanı sistemi yaratmayı umduklarını ilave etmiştir. [3]  Son dönemde Rusya’nın ABD’ye karşı tavrı iki şekilde kendisini göstermektedir. Bunlar; hem ABD’nin bölgedeki etkinliğini rekabet yoluyla azaltma isteği hem de bölgede Rusya’yı tehdit edecek gelişmeleri önleyecek tek gücün ABD olmasından duyulan iyimserlik havasıdır. 2009 yılında süresi biten START anlaşması da Rusya ve ABD tarafından son haliyle tartışılmış ve iki ülkenin yeni dönemde de denge politikalarına sadık kalacakları işareti verilmiştir.
 
Mehmet Fatih ÖZTARSU – Kafkasya Uzmanı


[1] Daniel Yergin, The Prize: The Epic Quest for Oil, Money, and Power ISBN 0-671-50248-4. New York: Simon & Schuster, 1991.
[2] Klare Michael T., “Transforming the American Military into a Global Oil-Protection Service” , http://www.commondreams.org/views04/1008-23.htm, Erişim Tarihi : 16.05.2010.
[3] “Soçi’de Rusya – ABD Zirvesi”, 6.4.2008, http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2008/04/080406_bush_putin.shtml, Erişim Tarihi : 15.05.2010.
You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download