Kore ve Türkiye’nin Ayastefanos Çilesi

Güney Kore’nin başkenti Seul’un tarihi ve kültürel yönünü yansıtan pek çok eser bulunuyor. Bunlardan birisi olan ve şehrin sembollerinden sayabileceğimiz Gwanghwamun, 14. yüzyılda Çoson hanedanlığının kraliyet sarayı olarak inşa edilen Gyeongbok Sarayı’nın ana giriş kapısıdır. Seul’da bulunan beş önemli sarayın en büyüğünün kapısı olarak ise Gwanghwamun’un ayrı bir önemi bulunuyor. Yüzyıllar içerisinde pek çok işgal neticesinde hasar görmüş ve defalarca restore edilmiş olan Gwanghwamun, Japonya’nın 1910’da Kore’de başlattığı işgal döneminde ise yer değiştirmeye maruz bırakılmıştır. Hatta şehrin bu en önemli yerine Japon hakimiyetini gösteren idari bir bina yapımı için kollar sıvanır.

Saray alanının ortasına Japon Genel Valilik Binası yapımı için karar alan Japon idareciler 1926’da tamamlanan bu bina için Gyeongbok Sarayı arazisindeki birçok tarihi eserin ortadan kaldırılması için emir verir. Binanın tasarımını Alman mimar Georg De Lalande yapar, zaten bina da bu yüzden neoklasik mimari yapı olarak bir Uzakdoğu şehrinde oldukça dikkat çekici bir özelliğe sahiptir.

İşgalin bir sembolü olan bu ihtişamlı bina yıllar sonra Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasıyla Kore’deki Japon güçlerinin ABD’ye teslim olduğu bir mekân olarak anlam kazanmıştır. Daha sonra çeşitli şekillerde kullanılan bina ile ilgili yıkım tartışmaları ise 1995’te başlar. Kimilerine göre Japon emperyalizminin gelecek nesillere daha iyi anlatılması için bir sembol olarak kalması, kimilerine göre hemen imha edilmesi üzerinden çeşitli tartışmalar yaşanır. Japonya ile ilişkilerin bozulması yönünde endişe taşıyanlar da vardır. Bu binanın sembol olarak kalması için başka bir yere taşınması, yıkılmasından daha pahalıya mal olacaktır. Sonuçta Gyeongbok Sarayı gibi önemli bir tarihi alanın temizlenmesi gerektiğine karar verilir. Kore Kurtuluş Günü olan 15 Ağustos 1995’te başlayan yıkım 1996 yılında tamamlanır.

Japon Genel Valilik Binası işgalin, sömürünün ve tahakkümün bir sembolü olarak tarihteki yerini aldı. Çok ilginçtir ki, buna benzer bir örnek ise Osmanlı Devleti’nde yaşanmıştır.

İstanbul’un Ortasına Rus Abidesi

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Rus kuvvetlerinin Yeşilköy’e kadar gelmesiyle sona erer. Savaş, Osmanlı’nın yıkılışını hızlandıran bir etkiye sahiptir. Ağır antlaşma şartları gereğince Osmanlı’nın hüküm sürdüğü yakın coğrafyamızda artık Türklerin sözü geçmeyecektir. Buna ek olarak Rus ordusunun İstanbul’a kadar girebilmesi ve herhangi bir dirençle karşılaşmadan şehri işgale girişmesi imparatorluk için utanç kaynağı olarak görülmektedir. Sonuçta Avrupa devletlerinin müdahalesi olmasa aynen Japonya’nın Kore’yi işgali gibi bir süreç başlayacaktır.

Her ne kadar antlaşma imzalansa da, Rusya savaş sonrasında da Osmanlı Devleti üzerindeki etkisini devam ettirmek için çeşitli güç gösterilerinde bulunur. Bunlardan birisi de, ilgili savaşta ölen Rus askerleri için Yeşilköy’de bir anıt dikilmesidir. Çeşitli dayatmalarla bu istek İstanbul’a kabul ettirilir. Çünkü Yeşilköy Rus ordularının vardığı nihai noktadır, dönemin Rusya’sı için büyük önem taşır.

Ancak 1895’teki inşa sırasında anlaşılır ki, Rusya’nın amacı ölen askerlerin hatırasına bir ufak anıt yapmak değil, Rus işgalini sembolleştiren muazzam bir abide dikmektir. Nitekim bu abide dikilir, yapan da Rus bir mimardır.

1914 yılında, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na girdikten kısa bir süre sonra bu utanç abidesini yıkmaya karar verir. Bu karar askerin morali için de uygun görülmüştür. İçeriden gelen bazı itirazlara rağmen bu yıkım gerçekleştirilir. Yıkım öncesinde abide içerisinde yer alan değerli eşyalar güvenli yerlere taşınır.

Yıkım öncesi Osmanlı yöneticileri bu eylemin filme alınması için de girişimde bulunmuştur. Orduda yedek subay olarak bulunan Fuat Uzkınay yetkilendirilir ve Viyana’daki bir yayın şirketiyle anlaşma yapılır. Rusya’nın Osmanlı üzerindeki tahakkümünün sembolü olan bu abidenin yıkılışının çekildiği film ise “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adıyla Türk sinemasının ilk filmi olarak tarihe geçer.

Kore ile Türkiye’nin tarihinde pek çok benzer gelişmeye rastlamak mümkündür. Gwanghwamun’daki Japon Genel Valilik Binası ve Ayastefanos’daki Rus Abidesi de milli onur ve tarihi hafıza bağlamında iki ülkenin benzer biçimde hareket etmesi konusunda büyük öneme sahiptir.

Mehmet Fatih ÖZTARSU

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download