Genç Ermeniler uzlaşmaya açık

Sert siyasi tartışmalara rağmen Ermenistan-Türkiye ilişkileri son 10 yılda ciddi mesafe katetti. Bunda sivil toplum ve aydın kesimin çalışmaları etkili oldu. Genç Ermeniler de önceki nesle göre uzlaşmaya daha açık duruyor. Türkiye’de son dönemde daha rahat tartışılan Türkiye-Ermenistan ilişkileri, Ermenistan’da da yoğunluk kazanan bir gündem hâline geldi. Parlamento seçimleri sürecinde partilerin dış politika konuları arasında yer verdikleri Türkiye ile ilişkiler meselesi, çoğunlukla oy toplama amaçlı propaganda söylemlerinden ibaretti.

Türkiye ile sınırların açılması ve düşmanlığın ortadan kaldırılarak gerçek bir komşuluk ilişkisi kurulması gerektiğini savunan bilinçli siyasetçiler de parti programlarında Türkiye’ye özel önem verdiklerini belirtti. Bu siyasetçilere göre, Ermenistan’ın bölgesel ekonomik entegrasyona dâhil olması ve Batı’ya açılması Türkiye üzerinden gerçekleşebilir. Sorunlar ise periyodik şekilde ortak akıl yoluyla çözülebilir. Ermeni toplumunun siyasilere yaklaşımları ise farklılık arz ediyor. Çözümsüzlüğü savunarak herhangi bir proje vadetmeyen, Türkiye ile ilişkilerde mevcut durumun devamını arzulayan siyasetçilerle Türkiye ve hatta Azerbaycan ile normal ilişkilerin kurulmasını savunan siyasetçilere yaklaşımlar Ermenistan’daki siyasi bilinci yansıtan bir özelliğe sahip. Bölgesel gerçeklikler ve ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durumla ilgili farkındalık, en çok gençlerde görülüyor. Bunda son yıllardaki ortak çalışmaların etkisi büyük.

Özellikle son on yılda ikili ilişkiler ve tarihî sorunlara yönelik yaklaşımlarda etkisini hissettiren sivil toplum örgütleri ve aydın kesimin çabaları pek çok konuda ilerleme sağladı. Fakat her alanda olduğu gibi ikili ilişkilere yönelik konularda da medyada ön plana çıkan ve bildik söylemleri tekrar eden uzmanların yaklaşımları şu anki durumda herhangi bir etki oluşturmuyor; ancak esas etkiyi oluşturacak yaklaşımları gölgeliyor. Bu durum ikili ilişkilerin geliştirilmesini isteyen genç kitle tarafından özellikle belirtiliyor.

Bugün, meseleye farklı boyuttan bakan aydın ve genç kitlenin konuya yaklaşımları önem kazanıyor ve bir çember etrafında dönen tartışmaların farklı bir eksende devam etmesine katkı sağlıyor. Bir dönem Bağımsız Devletler Topluluğu bünyesinde görev yapan, hâlen Küresel ve Bölgesel Çalışmalar Merkezi direktörlüğünü yürüten Stepan Grigoryan, konuşulmayan tarihî gerçekliklerin de dile getirilmesi gerektiğini vurguluyor. Grigoryan’a göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Kafkasya’da yaşanan siyasi değişimin de dikkatle incelenmesi gerekiyor. Gerçekliğin değişmez olduğunu belirten Grigoryan, “Tarihte iki millet dost idi. Savaş döneminde dış etkiyle bu dostluğu bozmaya çalışan grupların varlığı inkâr edilemez. Bugün düşmanlık söylemlerini bu tarihî gerçekleri çarpıtarak devam ettirmek mantık dışı. Olan olmuş, geçmiş geçmişte kalmıştır. Bugün halklara düşen geleceğe bakmaktır.” diyor. İşbirliği yoluyla çok önemli başarıların elde edileceğini dile getiren Grigoryan, özellikle sivil toplum çalışmalarının bu konudaki önemine işaret ediyor. Erivan-Tiflis-Bakü-İstanbul hattında önemli sivil toplum çalışmalarında bulunan Grigoryan, düşmanca yaklaşımların zarardan başka bir şey vermediğini savunuyor.

“Ticari malların geçmediği sınırlardan yalnızca tanklar geçer.” sözünü doğrularcasına, sınırlar arasında bulunan tel örgülerin oluşturduğu engele rağmen bölge ülkeleri arasında işbirliği ve yakın temasın sağlanması ve zihinlerdeki sınırları açmak için başta ekonomi, pek çok alanda faaliyetlerini bölgeye yayan Grigoryan, yakın gelecekte olumlu gelişmelerin olacağına inanıyor. Bunun için de adı ve içeriği yeni pek çok proje  üretilmesi gerektiğini vurguluyor.

Ermenistan’ın yenilikçi gençlerinden televizyoncu Mıkırtıç Somuncuyan, Sovyetler’den devralınan statükocu zihniyetin ülkeye zaman kaybettirdiğini ve sürekli düşman ürettiğini söylüyor. Aslı, Bolu ve Kütahya’ya dayanan Somuncuyan, olumsuz söylemlerin kendisi için herhangi bir şey ifade etmediğini, Türkiye’yi ziyaret ettiğinde de Türkler hakkında söylenenlerin ne denli yanlış olduğunu gördüğünü belirtiyor. Bu noktada ülkesiyle ilgili ilginç bir tespitte bulunuyor: “Ermenistan İran’dan gelenlere kucak açmayı bırakıp Türkiye’den gelenlere ev sahipliği yapsa, kendi adımıza olumlu bir adım atmış olacağız. Fakat teveccüh edilen ülkeden gelenlerin Ermenistan’a katkısından çok zararı oluyor. Turist isteniyorsa bunu Türkiye’den sağlasınlar ki hem dost bir milletle birlikte olalım hem de karşılıklı iletişimimiz gelişsin.” Somuncuyan, Türklerin Ermeniler için sahte duygular beslemeyen gerçek bir dost olduğunu söylüyor ve bu gerçeği Ermenistan’ın kavraması gerektiğini ifade ediyor. Tabii ki, bu konu siyasilerin manipülasyonuna açık bir mesele olduğundan, iş yine halklar arası koordinasyonu sağlayan mercilere kalıyor.

Türkiye’nin yükselen bir yıldız oluşunun ve uluslararası platform için stratejik önemde bulunmasının kendileri için baş döndürücü bir durum olduğunu aktaran Somuncuyan, bu özelliklere sahip büyük bir devletin Ermenistan’a kayıtsız kalmayacağından ve ilişkileri geliştireceğinden emin. Özellikle medya işbirliklerinin bu konuya ivme kazandıracağını düşünen Somuncuyan, Türk medya organlarının Erivan’a daha çok önem vermesi gerektiğini düşünüyor.

Aslen Kayserili olan tarihçi Hakop Çakıryan da ayrışmaya sebep olan siyasi tutumların hâlen devam etmesinin çözümün önündeki en büyük engel olduğunu belirtiyor, düşmanlığın sadece bu grupların işine yaradığını hatırlatarak. Tarihî meselelerle ilgili akil bir tutumla daha mantıklı yaklaşım sergilenmesinin gerekliliğine işaret eden Çakıryan, çözümsüzlük için herhangi bir sebep bulunmadığını kaydediyor. Ona göre, iki ülkenin başarı ve zafiyetlerinde büyük oranda benzerlik var. Halkın yaşam tarzından günlük hayatta karşılaşılan olaylara kadar bu benzerliğin devam etmesi ortak geçmişle ilgili en büyük kanıt. Dolayısıyla uzlaşılamayacak herhangi bir konu olamaz. Türkiye’nin bugün tartışılmasından korkulan her türlü konuyu cesurca irdeleyen bir yönetime sahip oluşunun büyük bir şans olduğunu belirten Çakıryan, sadece Ermeni meselesinin değil, Türkiye’nin önünü tıkayan pek çok konunun çözüme ulaşacağından ümitli. Bunun için sadece, aşırılık ve yetersizlik arasında orta bir yol tutmanın yeterli olacağına inanıyor.

İkili ilişkilerin geliştirilmesi ve bunun programlanması aydınlara düşen büyük bir görev. Ayrıca iki tarafın hassasiyetlerinin gözetilmesi, konu dışına çıkmadan esas ilerleme alanları üzerinde durulması ve bu süreçte etkin olacak isimlere söz hakkı verilmesi bu görev dâhilinde sayılabilir. İlerlemenin sağlanması için söyleyecek sözü olan herkesin sürece katkıda bulunması ile kamu diplomasisi amacına ulaşacak ve iş siyasetçilere kalmadan çözüm kendiliğinden doğacaktır. Bu hassas işleyişte olumsuz propaganda malzemelerinin ortaya çıkışına mâni olmak ve tüm kalbiyle dostluğun tesisine çalışanların ortak akıl oluşturmasına katkı sağlamak da büyük önem taşıyor.

Mehmet Fatih ÖZTARSU

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download