Ermenistan’la Normalleşmeyen İlişkiler

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 12 Aralık’ta Karadeniz Ekonomik İşbirliği toplantısına katılmak üzere Erivan’a düzenlediği ziyaret Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin bugünkü durumunu anlamamız için önemli ipuçları sundu.

Ermenistan’da siyasi ve sivil platformların ziyaret süresince yaptığı olumsuz demeç ve yayınlar Erivan’ın Ankara’ya olan yaklaşımlarında sürekli artan bir güvensizlik olduğunu göstermiştir. Ziyarete iki gün kala Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’la Davutoğlu’nun görüşmesinin mümkün olmadığını büyük bir ciddiyetle belirten Ermeni yetkililer, Dışişleri Bakanı Eduard Nalbandyan ile bir görüşme yapılmasının ise ihtimal dâhilinde olduğunu ifade etmişti. Ayrıca Ermeni medyasında da yer aldığı şekilde, ziyaret başlangıcında Nalbandyan Davutoğlu ile karşılaşmamak ve medyaya dostane bir görüntü sunmamak için elinden geleni yapmıştı.

İki yetkilinin görüşmesi Türkiye ve Ermenistan medyasında farklı biçimlerde ele alındı. Türkiye’de, Davutoğlu’nun yaptığı ziyaretin çok verimli olduğunu yazan gazetecilerimizin aksine, Ermeni medyası Türkiye’nin şov yaptığını ifade ederek her türlü olumsuz senaryoyu gündeme taşıdı.

Ermenistan’ın bu dönemde tamamen Türkiye karşıtı olan duruşunda yeni bir siyasi yaklaşımın etkileri görülmektedir. Bu yeni siyasi yaklaşımın şifrelerini, Davutoğlu’na ait olduğu belirtilen “tehciri benimsemiyor ve gayri insani buluyoruz” ifadelerinden de çözmek mümkündür. Çünkü yetkililerimizin de müşahede ettiği şekilde; Ermenistan’ın isteksiz tavırları ve soğuk misafirperverliğinin ardında, normalleşme sürecini çoktan askıya almış bir siyasi iradenin bulunduğu açıktır.

Ermenistan’la ilişkilerde önemli bir sıçrama noktası olabilecekken, Ankara açısından bir hayal kırıklığına dönüşen Erivan ziyaretinde dikkat çeken en büyük nokta, Ermeni yetkililerin futbol diplomasisinden bu yana ilk defa ağır bir tonla Türkiye’yi yargılamaları olmuştur. Sınırların açılmasını ve iki ülke ilişkilerinin ortak menfaatler doğrultusunda geliştirilmesini önemseyen Ankara, kesin siyasi bir dille ifade edilen, 1915’in soykırım olarak tanınması ve sonrasında sınırların buna bağlı olarak açılması isteğiyle karşılaşmıştır. Yani Ermenistan artık normalleşmenin ön şartı olarak sözde soykırımın tanınmasını istemektedir. Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Şavarş Koçaryan da, Davutoğlu’nun ilişkileri normalleştirmek için öncelikle Erivan’daki Soykırım Anıtı’nı ziyaret etmesi ve sözde soykırımı tanıması gerektiğini dile getirerek ilk açılımı yapmış oldu. Yeni söyleme göre Erivan, Türkiye’ye “Osmanlı Devleti’nin Ermenilere karşı yapmış olduğu soykırım”ı tanıma çağrısında bulunmaktadır. En azından bunu yaparak insancıl bir devlet olduğunu gösterebilecek olan Türkiye’nin diğer aşamada ise Karabağ meselesine bulaşmaması ve bu konuda saldırgan tavır sergilememesi talep edilmektedir.

Buna benzer görüşler iktidar ve muhalefet cephelerinden de gelmiş ve özellikle çeşitli diaspora örgütleri sert sayılabilecek açıklamalarla Türkiye’ye yüklenmiştir. Türkiye’nin Erivan’ı hukuksuz bir normalleşme sürecine sokacağını iddia eden diasporanın son derece ilgi çekici terimlerle tanımladığı soykırım kavramı ve Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımlarına yönelik etkileyici açıklamaları durgun suların gereksiz yere bulandırılmasına sebep olmuştur.

Türkiye’nin bu konudaki en büyük hatası, normalleşme sürecini 2015’e kilitlemek veya o şekilde bir görüntü vermektir. Ermenistan’ın normalleşmeye topyekûn soğuk yaklaşımlarına rağmen bu ülkeyi “potansiyel dost” olarak adlandırma ve tehciri o dönemin yönetimine bir günah olarak yükleme girişimlerinin olumlu bir sonuç vereceğini düşünmemek gerekir. Çünkü bu olayları sadece bir yönetimin suçu olarak adlandırmayan, meselenin kökü ve sahip olduğu süreci çok geniş biçimde ele alarak Türkiye’yi ağır bir yükün altına sokmaya gayret eden bir mekanizma Türkler’den çok daha iyi çalışmaktadır. Ayrıca dünyayı bu konuda ikna etme kabiliyetleri Türkiye’ye göre çok daha yüksektir. Bu durumda sırasıyla; Gümrü, Kars, Moskova Antlaşmaları, Nemesis Operasyonu, ASALA terörü ve Karabağ’daki insanlık suçları gibi pek çok konu elindeyken kullanamayan Türkiye’nin yeni tip söylemlerle son derece çalışkan ve organize bir mekanizmayı alt etmesi kesinlikle mümkün değildir. Adına ister rekabet densin, ister savaş; Türkiye’den fersah fersah önde olan Ermenilerin her geçen gün elini güçlendirdiği açıktır. Ermenistan’ı ve diasporayı iyi okuyamayan bir politik sistemin uluslararası platforma haklılığını anlatabilmesi çok zordur. Ancak tüm bu olumsuz gerçekler Türkiye’nin garip bir özgüvenle yeni siyasi açılımlar oluşturmasına engel olamıyor. Örneğin, son dönemde Müslümanlaştırılmış Ermeniler meselesiyle ilgili çalışmaların dahi dışarıdaki yansımaları, Türkiye’nin Ermeni meselesindeki mevcut durumunun çok daha farklı şekilde sorgulanmasına sebep olmuştur. Mesele gittikçe kökleşmekte ve buna paralel olarak yeni konular müzakere edilmektedir. Tek bir noktaya odaklanan Türkiye’nin ise masumane bir taviz ile tehcir meselesinden sıyrılmayı düşünmesi maalesef umulduğu gibi sonuçlar doğurmayacaktır. Yeni dönemde ise tehcire bağlı olan onlarca yeni dosya Türkiye’nin önüne gelmeye devam edecektir.

Mehmet Fatih ÖZTARSU – Tiflis Ilia Devlet Üniversitesi

Stratejik Düşünce Dergisi / Ocak 2014

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download