Yeniden Doğu Halkları Kurultayı mı?

Azerbaycan’ın en büyük şehirlerinden olan ve Sovyet dönemine ait petrokimya tesisleriyle ünlü Sumgayıt şehriden Bakü’ye gitmek için bindiğim dolmuşta Azerbaycanlı bir arkadaşım da vardı. Bakü’ye yaklaşık bir saat uzaklıkta olan Sumgayıt, Stalin’in ağır sanayi hamlelerinden en büyük payı almış ve Sovyetler’in etkin petrokimya tesislerine sahip olan sayılı şehirlerinden biri olmuştu. Sırf bu yüzden “dünyanın havası en kirli ilk on şehri” listesine girmeye de hak kazanmış bulunmakta.  

Arkadaşım; ekser Azerbaycanlı gençte görebileceğimiz gibi, çantasından usulca kitabını çıkarıp iki şehir arasındaki zaman ve mesafe uzunluğunu kitap okuyarak bitirmeyi, ben ise her zaman olduğu gibi etrafı temaşa etmeyi tercih etmiştim. Bir yabancı için bu, daha iyi bir seçenektir. Böylelikle çoğu zaman yerel halkın bile farkında olmadığı ayrıntıları elde edebilirsiniz. Bir başka sebep de, Azerbaycan yollarının sürekli inşaat halinde olmasından dolayı oluşacak yol sarsıntılarına karşı kitap okuma meselesi bir türlü verimli olamıyor benim için.  

Arkadaşın okuduğu kitap “Amerikan Tarihinin Ana Hatları” adını taşıyordu. “Herhalde Rus tarihini okuyacak hali yok” diye geçirdim içimden. O alanda bize nazaran daha bilgili olmalarıydı bunu söylememe sebep. Ancak bir yöneliş de seziliyor. Batıya doğru bir yöneliş. Ve şimdiye kadar görülmediği şekilde çok hızlı bir yöneliş. Özellikle gençlerin batı ülkelerini görme istekleri had safhaya gelince “çalış ve gez” etiketindeki aracıların ve farklı ülkelerin eğitim/kültürel alanlarda oluşturduğu grupların faaliyetleri de bir o kadar artmakta.

Tabii ki bu imkanları değerlendiren gençlerin hayata bakış açısı değişmekle beraber kültürel birikimi de zenginlik kazanmakta. Üniversitelerin sosyal bilimler alanlarında okuyan gençlerin Brejnev’den Gorbaçov’a kadarki dönemde batı dünyasında neler olduğunu araştırmaları bana bir intibahın habercisi gibi geldi. Bu işlerin en başta okumaya başlamakla gerçekleşeceğini savunan arkadaşım da, ben bunları düşünürken diğer Azerbaycanlılar gibi aynı soruyu yöneltti : 

“Türkler (Türkiye’den gelenler) neden hiç kitap okumuyorlar?” 

Ve her zaman sorulan bu soruya aynı şekilde cevap verdim : “Gençlik işte…”

Bu soruya kızsak da, yanlışlığını tartışsak da ortada bir gerçek var ki, gençlerimiz kitaplardan hayli uzak. Ve yine düşünmeye başladım ki, bugünkü Azerbaycan’ı anlamak için malum dönemleri araştıran gençler gibi bizim gençlerimizin de mesela, Kıbrıs meselelerinden Özal dönemine kadarki aralık hakkında bilgi sahibi olabilmeleri, kısacası ülkesinin geçmişini ve geleceğini anlayabilmesi için okuması, tartması, sorgulamaya başlaması gerekiyor.

Bu soru, yıllar önce Malatya’da Bahtiyar Vahapzade’nin halkımıza verdiği cevabı hatırıma getirdi. Ülkemizde kitapların bir defada yaptığı baskının yedi-sekiz katını Azerbaycan kendi çıkardığı kitaplara yapıyordu. Üstelik, halkımızın ekonomik seviyesi Azerbaycan halkınınkinden daha yüksekti. Durum böyleyken halkın kitap okuma seviyesinin herhangi bir tartışılır yanı da kalmıyor. Kitaplardan uzak oluşumuz her yerde meşhur ve az da olsa tenkit konusu.

Bu sadece gençlerin meselesi değil, gençlere yön verenlerin, siz deyin üst tabaka biz diyelim ailelerin sorunudur. Arkadaşım Oğuz Alyanak da bir soru soruyor makalesinde :

“Türk gençliği, geniş anlamıyla 15–30 yaş grubu, nüfusun yaklaşık üçte birini oluştururken, 177 ülke arasında yapılan İnsani Kalkınma Değerleri Araştırmasında Türkiye’nin 92. sırada yer almasının asıl sorumlusu biz gençler midir? Aynı şekilde eğitim araştırmasında da Türkiye’nin alt sıralarda yer alması; yani gençliğimizin eğitimsiz olmasının mesuliyeti kime ait?” 

Evet, bir intibah bekliyoruz. Bir dönemin Yusuf Akçura’sı, Gaspıralı İsmail’i, Ali Hüseyinzade’si, Ziya Gökalp’i nasıl yetiştiyse bugünün Türk gençliği de aynı şekilde yetişmeli. Ancak Namık Kemaller’den alınan mirasla yeni akımlar başlatan o zamanın öncüleri gibi, şimdiye kadar yetiştiremediğimiz Keynes mirasçısı ekonomistlerimizi, Tesla gibi dahilerimizi ortaya çıkarmalıyız. Ve yine o zamanlarda olduğu gibi doğudan yükselecek bir intibah gerçekleşmelidir. Bugün doğu ülkelerinin hakkını savunabilecek bir Sultan Galiyev ortaya çıkaramıyorsak, Nuri Paşa gibi aksiyoner insanlarımız her türlü imkansızlık yüzünden ebediyen görünemeyecekse hem ülke olarak hem de tarihi vasıflarımız hususunda kaybettiğimiz çok şey var demektir. 

Dolmuşumuz Sovyetler’in dağılış döneminde Azerbaycanlılar’a yaptığı ve kanlı bir veda mesajındaki 20 Ocak Katliamı’nın gerçekleştiği 20 Yanvar’da durunca, tüm ideallerin daima sosyal yaşantı dışında oluştuğunu, mevcut sistem içine girince pek çok değerden taviz verildiğini hatırıma getirerek içten bir üzüntü yaşadım.

İçinde bulunduğum şehir 20. yüzyılın en büyük doğulu fikrî akımların başlangıç ve geçiş noktası olsa da sistem her yerde aynı ve bedenleri zaptettiği gibi fikirleri de çarkları arasında parçalıyor, yok ediyor. Yoksa kim istemez ki yeni bir Doğu Halkları Kurultayı yetişmiş gençlerimizle beraber yeniden yapılsın? Hem de aynı şehirde !

Mehmet Fatih ÖZTARSU

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download