Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde Fransa Açmazı

Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Ekim 2011′de Erivan’a gerçekleştirdiği ziyarette altını çizdiği en önemli husus, yıl sonuna kadar Türkiye’nin “soykırım”ı tanımaması halinde gerekli yaptırımları uygulayacaklarıyla ilgiliydi.

Ermenistan dahil, hiçbir çevrenin bu kadar şaşaalı olmasını beklemediği çıkışlarla ilgili olarak Rus medyasında da pek çok yorum yer almıştı. Çünkü Fransa’nın burada baskın rol oynama isteği en başta Rusya’yı göz ardı ettiği gerçeğini ortaya koyuyordu. Ermenistan’daki Fransız yatırımlarını artırmak, nükleer santral inşasına katılım ve Fransa’da yaklaşan seçimlerde Ermenilerin oyuna talip olmak bu gösterinin ardında yatan sebeplerdi.

Sarkozy Ermeniler için, ABD başkanlarının aksine, sözünü tutan bir lider görünümü vermeyi başarmış ve Türkiye ile ilişkilerin gerilmesi pahasına yasayı gündeme getirmiştir. Türkiye’nin gösterdiği tepki doğrudan Fransa’yı hedef alsa da, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme sürecine de dokunan tarafları bulunmaktadır. Marsilya’daki temasları sırasında Türkiye’nin kendisini Avrupa devleti olarak kabul ettiğini söyleyen Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan aynen Almanya’nın Polonya önünde eğilmesi gibi, Türkiye’nin de Avrupalı bir devlete yakışacak şekilde soykırım anıtında diz çökeceğini, bunun Türk milletinin iradesine bağlı olduğunu belirtmiş ve kendi acılarını en iyi anlayan ülkenin Fransa olduğunu dile getirerek minnettarlığını bildirmiştir.

Gerçekleşen olaylar silsilesinde tarafların takındığı tutumlar meselenin muhtemel çözümü hakkında ipucu verir mahiyettedir ve iyi incelenmelidir. Sarkisyan’ın bu ifadeleri sıklaştırmasının sebepleri, süregelen soykırım demeçlerinden farklı olarak Ermenistan dış politikasında yaşanan değişiklikler ve Avrupa devletlerinin bölgede ağırlığını artırmasıyla ilgilidir. Kafkasya’da ABD’nin varlığı arka planda sürerken, AB’nin hükümetlerarası görüşmeler ve sağladığı projelerle daha baskın rol oynadığını müşahede ediyoruz. Bu da, Ermenistan için AB üyesi olan her ülkeyle yakın temasın sağlanması ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi demektir. Nitekim, bu doğrultuda atılan adımlar da Ermenistan-AB yakınlaşmasını doğrular niteliktedir. Kasım ayında Ermenistan Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Danimarka ve Litvanya’da büyükelçilikler açmış ve ilk defa ikili ilişkiler kuracağı ülkelerle de temasa geçmeye başlamıştır. Ermeni diplomatların Avrupa ülkelerine düzenledikleri ziyaretlerde ikili ilişkilerin acilen ilerletilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Nitekim Sarkisyan, Papa’yı dahi ziyaret etmiş ve Vatikan-Eçmiadzin arasında ilişkilerin tesis edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Türkiye’nin Tavrı

Avrupa ülkeleriyle çeşitli alanlarda kurulacak olan ekonomik işbirlikleri, Ermenistan’ın Türkiye ve İran’la ilgili kaygılarını giderme amacını da taşımaktadır. İran’a yönelik muhtemel bir operasyonda tarafsız kalacağını ilan eden Ermenistan, güney sınırının da kapanması ihtimalini göz önünde bulundurarak yeni girişimlerde bulunmaktadır. Eski Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan da, bu tehlikeye karşı önlem alınması ve gerekli mercilerle görüşülmesi gerektiğini bildirmiştir. Buna ek olarak Gürcistan’la da ilişkiler ilerletilmekte ve özellikle ortak ekonomik işbirliği konularında çalışmalar hızlandırılmaktadır. Yaşanan gelişmeler Batı etkisinin bölgede yoğunlaşmasına sebep olmakta ve Sovyet ardılı bir ülke olmasına rağmen Batı lobiciliğinin güçlendiği bir ülke olduğu uzmanlarca tekrarlanmaktadır.

Seçimlerin yaklaşmasına binaen siyasi partilerin önemli argümanı olan Türkiye konusu da sıklıkla dile getirilmekte ve vatandaşın yaklaşımı bundan etkilenmektedir. Ermenistan’dan ve Fransa’dan Türkiye’ye yöneltilen eleştirilerin Türkiye’deki yansımaları medya yoluyla çok daha farklı bir imaj sunmaktadır. Çünkü Ermenistan iktidarı şu anki durumda Ermeni halkı için Türkiye konusunda gerekli adımları atmış ve gayet olumlu yaklaşımlarla barış elini uzatmıştır. Fakat Türkiye’den gelen tepkilerin “Türkiye’nin Ermenistan’la barışmak istemediği” şeklinde halka yansıtılması doğal olarak Türkiye’nin agresif tarafmış gibi algılanmasına yol açmaktadır. Sarkisyan’ın Marsilya konuşmasına Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın Sarkisyan’a “sen” diye hitap ederek gösterdiği tepki, Ermeni medyasında “agresiflik” olarak yorumlanmış ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in eleştirileri de Ermenistan Cumhuriyetçi Partisi tarafından “ezberlenen söylemler ve Türkiye’nin değişmez tavrı” olarak tepki görmüştür.

Türkiye’nin meseleye olan yaklaşımının bir tarz değişikliğine gitmesi ve kendisini uluslararası kamuoyunda agresif olarak göstermeyecek argümanlar üretmesi gerekmektedir. Bunun ilk yolu, Ermenistan’ı anlamaktan ve bilmekten geçmektedir. Türkiye için Ermenistan, Fransa’nın girişimleri ve 24 Nisan’la hatırlanacak ve savunma pozisyonuna geçilecek bir ülke olmaktan çıkmalıdır. Bu ülkenin iç ve dış dinamikleri, hassasiyetleri ve söylemleri dikkatle incelenmeli ve yeni bir yaklaşım tarzı oluşturulmalıdır. Tarihi tartışmalarla ilgili yetersizliğimizin yanı sıra, bu ülkenin hangi dengeler üzerinde bulunduğunu bilmek şarttır. Şu anki konumda karşılıklı restleşmelerin yaşanması da diyalogsuzluğun ortadan kalkması açısından önem arz etmektedir. Bundan sonra ise Türkiye’nin Ermenistan’la ilgili umulmadık çalışmalar yaparak agresif devlet imajını ortadan kaldırması gerekir. Bu da diğer devletlerin sürece müdahil olmasının önünü kesecek olan yegâne yoldur.

Mehmet Fatih ÖZTARSU

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download