İkinci Mahmut kol düğmeli Şirinoğlu’dan barış mesajları

Batı ülkeleri, Türkiye ile sürdürdüğü ilişkileri çeşitli sebeplerle sekteye uğratmaya çalışmakta ve bu konuda elden gelen her türlü yaklaşımı göstermekteler. Öncelikle ABD’deki tasarı meselesi, onun ardından İsveç’te akla ziyan bir şekilde gerçekleşen oylama ve tüm bu hengâmede sessiz sedasız bir halde Türkiye’yi soykırımla suçlayan Katalonya.

Batı’dan gelen bu baskıların 2015′e kadar çok farklı boyutlara ulaşacağını tahmin etmek zor değildir. Siyasi müdahalenin öncelikle kültürel konularla hayat bulup güçleneceğini bilen bu ülkeler, yıllar boyunca dünya genelinde yapılan kültürel faaliyetlerinin semerelerini almaktadırlar. Hatırlayalım ki, 1965 yılında hiç yoktan başlayan bu süreç, soykırım yalanının 50. yıldönümüne atfen başlatılmıştı. Bugün adını anmadığımız şehit diplomatlarımız bu başlangıç sürecinin ilk kurbanlarıydılar. ASALA bir sonraki süreçte Ermeni lobisine dönüştü ve Türk literatürüne müdahale edecek güce ulaştı.

Türkiye’ye dışarıdan çok yönlü saldırılar devam ederken, içimizde sağduyuyu bırakmayan vatandaşlarımız da elden gelen gayreti fazlasıyla göstermektedirler. Başbakan ile yaptığı görüşmeden sonra basına son derece yatıştırıcı açıklamalarda bulunan Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu, mevzu bahis olan 1915 olaylarını iki kardeşin kışkırtmalar sonucu meydana gelen kavgası olarak nitelendirmiştir. Osmanlı’daki farklı milletlere çeşitli haklar tanınmasının önünü açan II. Mahmut’un portresinin bulunduğu kol düğmesini kullanan Şirinoğlu, artık iki ülkenin geçmişi fazla kurcalamaması gerektiğini ve ilerlemek için geleceğe bakılmasının şart olduğunu en güzel dille vurguladı. Azınlık olmasına rağmen Türkiye vatandaşı olmanın ayrıcalığını hissettiğini belirten Şirinoğlu, Türkiye aleyhine yürütülen kampanyaları anlamakta zorlandığını da belirtmiştir. İçimizdeki sağduyulu vatandaşların böylesi yatıştırıcı ve dostluk içerikli demeçlerinin yanı sıra Türk medyasının akıl almaz kampanyası elbette devam etmektedir.

Batı’nın yaklaşımları siyasilerce yoğun eleştiriye tabi tutulsa da, büyük çoğunluğu teşkil eden gazeteci ve aydın kesim ise işi farklı şekilde dillendirmenin yollarını aramaktadırlar. Aynen Ermeni tarafının sunduğu gibi, bu iş Türkiye Cumhuriyeti’ni değil Osmanlı İmparatorluğu’nu ilgilendiren bir mevzu halini almıştır. Türkiye’nin hiç olmazsa bunu kabul etmesi istenmektedir. Hep bir ağızdan İttihat ve Terakki’li katiller olarak adlandırılan şahıslara lanetler yağdırılmaktadır. Ermeni tarafını da dikkatle takip edenler bilirler ki, Türk aydınının bu söylemleri Ermeni düşüncesinden kopyalanmış ve Türk milletinin zihnine kazınmaya başlanmıştır. Siyasilerimizin Batı’ya verdiği sert tepkileri de eleştiren aydınımız, onurlu dış politikanın gerektirdiği tepkilerden son derece rahatsız olmuşlardır. Türkiye bu süreci 1970′lerde yaşasaydı, Kıbrıs meselesinde Türkiye’nin onurunu korumaya çalışan Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit’i de aynı sertlikle eleştirirlerdi. Nitekim yapılıyor da… Türkiye’nin onurlu bir dış politikaya sahip olması iç ve dış mihraklarca istenmemekte, ancak yöneltilen tehlikeli söylemler Türk usulüne uygun hale getirilerek kelime değişimine uğratılmaktadır. Obama’nın soykırım demeyip Meds Yeghern (Büyük Felaket) demesi gibi, “Bu iş Türkiye’yi değil Osmanlı’yı ilgilendirir öyleyse bunu kabul etmekte sakınca yoktur” düşüncesi zihinlere yerleştirilmektedir. Bizler Hitler’in politikalarına ister soykırım diyelim ister holokost diyelim, bu işin yapıldığını kabul etmiş oluruz. “Soykırımı yapan İttihatçılardı, Milli Mücadele’yi gerçekleştirenler İttihatçılardı, Cumhuriyeti kuran kadrolar İttihatçıydı, mübadeleyi gerçekleştirenler İttihatçılardı…” gibi söylemlerin ucu, Türkiye’nin bölgedeki varlığını tehlikeye sokan bir yere ulaşmaktadır. Hatırlayalım, İsveç’te sadece “Ermeniler soykırıma uğradı” şeklinde bir söylem değil, “Pontus Rumları, Asuriler, Keldaniler, Süryaniler ve diğer Hıristiyan azınlıklar topyekun soykırıma uğramışlardır” şeklinde bir söylem kabul edilmiştir. Kendi tarihimizi kendi ağzımızla aşağılar ve lanetler bir duruma gelmiş bulunuyoruz. Bu iş, istesek de istemesek de, Türkleştirilen yabancı söylemleri kabul etmemize yol açacaktır. Ayrıca bu konuda Ermeni tarafı İttihatçı alerjisini bir kenara bırakmış vaziyettedir. İşin kökü olarak adlandırdıkları tarihlerle ilgili olarak “Abdülhamit’in Ermenilere uyguladığı katliamlar” yalanı adı altında çalışmalar yapmaktadırlar. Yani bütün tarih bize ait ancak biz işin farkında değiliz, o ayrı konu.

Söz konusu meselenin tarihçilere bırakılmaması için de yoğun bir çaba sarf edilmektedir. Türkiye’de bu konuda en etkin faaliyetlerde bulunan Yusuf Halaçoğlu dahi her fırsatta susturulmaktadır. Ancak dışarıda Ermeni lobisinin hangi faaliyetlerde bulunduğu incelenirse değil Halaçoğlu’nu susturmak, kendisi gibi onlarca yetişmiş insan ortaya çıkarmaya çalışılacaktır. Sadece Ermeni sorununda değil, PKK ile olan savaşta dahi hükmen mağlup duruma gelmek üzereyiz. Fransız siyasileri açıkça PKK’yı desteklediklerini beyan etmekten çekinmez hale geldilerse, bunda Türkiye’nin sorumluluğu büyüktür. Ancak Fransızların sunduğu bir gerçeklik vardır: “Ermeni meselesinde her yerde yüzlerce kitap görüyoruz ancak Türkler tarafından yazılan elde tutulur herhangi bir esere rastlayamıyoruz. Şimdi biz kime inanalım?” Demek ki bu iş; diplomat çekmek ile nota vermek ile hallolacak ve sonlandırılacak bir mesele olmaktan ziyade, Avrupa ve ABD’de güçlü Türk lobileri oluşturmak ve Türkiye’de bu alanda uzman yetiştirmekle halledilecek bir iştir. Halkın dahi bu konudaki bilgisinin artırılması yönündeki faaliyetler eksik bırakılmamalıdır. Bir Türk’ün herhangi bir Ermeni ile karşılaştığında kendisini ifade edecek kadar bilgisinin olması şarttır. Bu yüzden Ermeni halkıyla karşılıklı konuşamama ve bundan dolayı Ermeniler tarafından anlaşılamama durumuyla karşı karşıyayız. Her köşe yazısında Osmanlı tarihine hakaretler yağdırmak yerine, aslolanın ne olduğu konusunda bilgilendirme çalışmaları yapılmalı ve yabancı dillerde eser üretimine teşvikler artırılmalıdır. Halkın her ferdine düşen ödevleri hatırlatacak faaliyetleri gerçekleştirmek zor olmasa gerek. En basitinden internet dünyasında Ermeni yapımlı videoları izlediğimiz zaman, orada kullanılan temaların ne kadar sahte ve basit olduğunu görürüz. Soykırım adıyla yapılan videolarda gösterilen ölülerin ve kemiklerin aslında Ermenilerin katlettiği Azerilere ait olduğunun farkına varırız. Sistemli bir politika izlediğimiz takdirde bizler, yani gerçekten mağdur vaziyete düşen Türkiye haklı olduğu davada kendisini savunamaz durumdan kurtulacaktır.

Mehmet Fatih ÖZTARSU

You can leave a response, or trackback from your own site.

Leave a Reply

Powered by WordPress | Designed by: Free Web Space | Thanks to Best CD Rates, Boat Insurance and software download